Karıncanın canı bir dirhem
Filin canı bin okka
Ama ikisinde de bir telaş, bir kıyamet
Ölüm kapıya gelince...
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
"YÜKSEK VE SARP BİR KAYALIKTA, ANCAK İKİ AYAĞIMIN SIĞABİLECEĞİ, DAR BİR ÇIKINTIDA, DÖRT BİR YANIM UÇURUMLAR, OKYANUSLAR, SONSUZ BİR GECE, SONSUZ BİR YALNIZLIK VE HİÇ BİTMEYECEK BİR FIRTINAYLA SARILMIŞ DURUMDA YAŞAMAK ZORUNDA OLSAM VE BÜTÜN ÖMRÜMCE, BİN YIL BOYUNCA, HATTA SONSUZA KADAR O BİR KARIŞ TOPRAKTA DURMAM DA GEREKSE O ŞEKİLDE YAŞAMAK, ŞU ANDA BİR YARIM SAAT İÇİNDE ÖLECEK OLMAKTAN ÇOK DAHA İYİDİR. YETERKİ YAŞASINDI, SIRF YAŞASIN! NASIL OLURSA OLSUN, AMA YETERKİ YAŞASIN!"
Karıncanın canı bir dirhem
Filin canı bin okka
Ama ikisinde de bir telaş, bir kıyamet
Ölüm kapıya gelince...
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
Anlaşılmaz zamanların ortasındayız.
Nereye dönsek ya da ne yapsak nafile.
Hayat akması gerektiği gibi akıyor.
Zaman değişiyor, insanlar değişeli ise çok oldu. Farkına geç vardım.
Babamı anlamaya başladığım çağdayım.
Neden hep kederli olduğunu anlamaya çalışırdım, çocukluk çağımda.
Çözüm bulmaya çalışırdım minik aklımın içinde.
Neden böyle gamlı ve üzgün diye.
İşe gidemediği günlerin akşamında mutsuz ve üzgün olurdu.
Ama işe gittiği ve akşam yorgun argın geldiği zamanlarda ise keyfi pek bir yerinde olurdu.
Mutlu olduğun günlerin akşamında güzel babam, sana şımarmaktan bir başka geçerdi zaman.
Rahmetliyi mutlu görmek beni de içten içe mutlu ederdi.
Şimdi şimdi anlıyorum belki de seni babam.
Evlatlarını daha doğrusu aileni mutlu edebildiğin kadar mutlu olmalısın bir baba olarak.
Evlatlarım da belki benim yaşıma geldiklerinde beni anlayacaklar. Belki... Belki de hiç anlamaya çaba bile göstermeyecekler.
Her halükarda canları sağolsun.
Olsun.
Varsın anlasınlar da ya da anlamasınlar zararı yok.
Baba olmanın kaderi böyle bir şey belki de...
Kocaman bir garip yalnızlığa mahkum olmak.
Hep güçlü olmak zorunda kalmak.
Dik durmak, evlatlarına dik durmayı öğrenebilmek.
Baba gibi baba olabilmek.
İşte en zoru da bu ya....
Bir garip hüzünler diyarındayım.
Yaşıyor muyum ölü müyüm?
Farketmez aslında.
Yaşıyor görünsem de her ne kadar,
Bir yanım ölüden farksız.
Anlatamamak, içini dökememek ne kadar zor ve ne kadar kederliymiş meğerse.
İki bedende tek ruh olabilmek demiştim ya,
Sanırım öyle bir şey söz konusu bile değilmiş,
Geç anladım!
Herkes kendi hayatını yaşıyormuş.
Oysa ki ne umutlarım vardı sana dair.
Yaşanmamış hiçbirşey kalmayacaktı hesaplarıma göre.
Ama şimdi geldiğimiz noktada bir de bakıyorum ki ; yaşanacak onca güzel şey varken herşey bir girdabın suyu emdiği gibi yaşanamadan akıp gidiyor.
Bu hayatı kendimiz kendimize zehir ediyoruz aslında.
Ama ne sen bunun farkındasın, ne de etrafındaki insanlar.
Şairin dediği en güzel şekliyle;
"Gel seninle bir daha ağlayalım;
Yaşanmışlara,
Yaşanmamışlara,
Bir de hiç yaşanamayacaklara... "
2019 yılı sonunda itibari ile dünya bizim bildiğimiz dünya değil artık maâlesef.
Covid 19 kurmaca pandemisi ile birlikte dünya düzeni çok farklı bir noktaya evriliyor ve halen de bu evrilme son hızı ile devam ediyor.
Devletler değişiyor, insanlar değişiyor. Herşeyden önce ve herşeyden ötede insanların değer yargıları büyük bir hızla değişiyor. Bu değişim, bizden büyüklerin söylediği üzere ve 90 ile 2000'li yıllara damgasını vuran meşhur kuşak çatışması ile açıklanamayacak seviyeye gelmiş vaziyette ve görünür haliyle de kuşak çatışması denen olguya da pek benzemiyor.
Özellikle sosyal medyanın hayatın içerisinde haddinden fazla yaygınlaşması ve amiyane tabir ile Bokunun çıkması nedeniyle belki de bunları yaşamamız olması gereken halinden daha hızlı cereyan ediyor. Kim bilir.
Ve sosyal medyanın da işin tuzu biberi olması hasebiyle, herkes kendince bir takım komplolar teoriler üretiyor. İşin ilginci bu komplo ve teoriler de kendilerine sağlam takipçiler bulabiliyor. Chatgpt ile adımı atılan ve korkunç bir şekilde gelişen yapay zeka sektörü nedeniyle, insan neyin doğru neyin yanlış olduğuna inanacağına şaşırıyor.
Öte yandan kocaman bir dünya savaşına evrilen bölgesel savaş ve çatışmalar da işi daha bir korkunç hale getiriyor. Sosyal medya sayesinde doğru bildiğimiz eğrilerin haddinden fazla olduğunu da görüyoruz.
Oysa ki dünya ve içindeki kaynaklar, herkese yetecek kadar geniş ve yeterli. Bu işin sonunda şeytanın veya bir başk odakların bir takım oyunları mevcut. Bunu anlamak zor değil fakat bir takım şeyleri anlamak isterken de internet denilen koskoca veri çöplüğünde boğulup gitmemek de elde değil gerçekten.
Bir acaip zamandayız. Bir acaip diyardayız.
İşin içinden hiç umulmadık işlerin çıktığını veya çıkabileceğini öngören gerek apokaliptik gerekse aksiyon, bilim-kurgu ve macera filmlerine döndü sanki koca dünya.
Allah'ım bu nasıl zaman, bu nasıl insan?