23 Temmuz 2007 Pazartesi

HEY GİDİ KOCA DÜNYA

İlk emeklemeler...
İlk adım atış...
Biryerlere tutunarak ilk ayağa kalkış...
İlk tökezlemeler...
ve ilk düşüş...
Yeniden ayağa kalkma çabası...
Bir daha düşmek...
Bir daha ayağa kalkmak istemek...
Ve bir kez daha düşüş...
Sonunda ayakta durmayı öğrenebilmek...
.....................................................................
Bir adım ileri atmadan evvel "düşerim" diye korkmak...
"Ya düşersem" düşüncesine yenik düşmeden bir adım ileri atmak...
Ve nitekim sendelemek...
Dengeyi sağladıktan sonra bir ikinci adımı atabilmek...
Ve artık işte bunun adı yürümektir; yürümek...
Artık istersen koşabilirsin de sekebilirsin de, bacaklarına dair herşeyi yapabilirsin demektir bunun türkçesi...
Çünkü sen artık yürümeyi biliyorsundur. Tüm bunlara da yürümeyi bildiğin için sahip olabilirsin demektir.
....................................................................
Düşmekten korkanlar hiçbir zaman koşmanın zevkine varamazlar.
Her güzel şey zorlukların arkasına gizlenmiştir sanki...
Tıpkı gülün dikenlerin arasında bitmesi gibi.
İncir meyvesi gibi yada.
Dallarına yapraklarına teniniz değerse kaşınmaktan ölürsünüz.
Ama incirin o güzel meyvesine ulaşırsanız da yemeye doymasınız.
Hayat da sanki bir nevi böyle.
Uzun doruklarına tırmanmadan hayatın; düz ovalarında gezemiyorsunuz.
Zorlu dağları aşmadan enginlerde konaklatmıyor hayat ; insanı.
Nice zorluklar görüyor yaşıyoruz insan olarak.
Elde kalan nedir peki?
Şairin dediği gibi belkide ;
"Baki kalan bu kubbede, bir hoş sada imiş"
Hey gidi koca dünya...
Sen ne değişik bir şeysindir ki alemde.
Kimseye yar olmaz, kimseye sadık kalmazsın.
Yunus'un da dediği gibi
"Bu dünyaya gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
........................................."
Hey gidi koca dünya
Senin telaşene dalınca insan neleri unutmuyorki,
Senin içinde kaybolunca insana neler olmuyorki...
Ama gel görki ne zaman ecel geliyor kapıya
İşte o zaman anlıyoruz hepimiz o acı gerçeği:
"Hey gidi koca dünya
Hey gidi yalan dünya"
.........................................
Bu yalan alemin içinde,
Bu sınav dünyasında
Esas olan , hakikat kokan tek şey sensin ey sevdiğim...
Sen kokuyor her yan, bahar bahçe seninle güzel...
Sen varsan anlam kazanıyor her bir nesne...
Senin ile dünya güzel oluyor.
Senin ile anlamlara garkoluyor hayatın her bir satırı...
Güzellikler , varolan her güzel nesne , varlık
Sanki içinde senden bir şey taşıyor.
Baktığım, gördüğüm , yaşadığım
Herşeyde senin adınla senin düşüncenle başlıyorum.
Gittiğim yollarda ayak izini görüyorum.
Tenim teninden biraz uzak olsa canım acıyor.
Bebeklerin anasına muhtacıyeti gibi bende sana muhtacım sevdiğim...
Bir an elin elimden uzaklaşsa canım yanıyor.
Gözlerim gözlerine değmese bir an; o günüm cehennem oluyor.
Seninle ağlıyor, seninle gülüyor, seninle yiyor, seninle içiyor, seninle acıkıyor , seninle susuyorum...
Gülüşüm sende saklı kalmış...
Ağlayan gözlerin yine sende...
İçim biraz ağlamaklı olsa tesellim yine sensin.
Gülüşüm yine seninle olmuş.
Bir parça sevincim olsa da gülesim gelse içimden ;
Gözlerim heryerde seni arıyor. Seninle gülsem diyorum da başka şey istemiyorum.
Elime bir parça ekmek alsam; yüreğim seni arıyor.
Yarısını bölsemde birlikte boğazımızdan geçse istiyorum.
ayağına bir parça diken batsa benim yüreğim yanıyor,
Ona değilde bana batsaydı diye içim ağlıyor...
Gözünde bir damla yaş görsem içimde seller akıyor; o değilde ben ağlasaydım diyorum...
Yaşattığımn kötü anlar geliyor gözlerimin önüne sürekli...
Fİlm şeridi gbi sanki...
Fİlmi başa alıp alıp izliyorum...
Keşke o anları yaşatmasaydım da yerin dibine girip kahrolsaydım diyorum...
Keşke...

20 Temmuz 2007 Cuma

HAYATIN ACIMASIZ YÖNLERİ

Hayatın öyle acımasız yönleri vardır ya, inanmak istemeyiz bazen. Ya da kendi ömrümüze yakıştıramayız bunları. "Hiç olurmu canım öyle şey" deriz. Sanırızki tüm güzellikler bizim içindir. Ama atladığımız birkaç nokta vardır hayata , yaşama dair. Biz her zaman hayata dair planlar yaparız. Ama hayat da bize dair planlar yapar. Acımasız dünya dedikleri budur belkide. Geç anlaşılan bir diğer olgu ise hayatta hiçbir zaman hiçbirşeyin dört dörtlük olmadığıdır. Yazıkki hayatta hangi birşey dört dörtlükki? Hepimiz öyle yada böyle fani bir hayatı sürüp gidiyoruz. Eskilerin tabiri ile 3 günlük dünyaya misafirliğimiz sürüp gidiyor. Ama gel görki herkes o 3 günlük dünyayı aynı mantıkla görmediğinden savaşlar, şiddet dolu olaylar cereyan ediyor.
Netice olarak herkes kaderini yaşayıp gidiyor. Öyle yada böyle...
Mutlu yada mutsuz...
Aç yada susuz...
Bir şekilde bitecek değilmi bu ömür.
Öyle yada böyle...
Toprağın altına gireceğiz...

1 Temmuz 2007 Pazar

OLSAYDIM

Seni çok özledim
Gece gözlüm benim
Gemilere bin gel yine gidersin
Sonbahar rüzgarı
Kırarken dalları
Ayrı düşen yaprak
Yaşar mı söyle

Olsaydım olsaydım
Ben yağmur olsaydım
Düşseydim bulutlardan
Kirpikte dursaydım

Unutuldum mu ben
Unutuldum mu ben
Seviyorsan bulutları tut gel
Yine gidersin

Unutuldum mu ben
Unutuldum mu ben
Seviyorsan denizleri geç gel
Yine gidersin

PİŞMANLIKLAR - III

Bazen insan zamanı geriye döndürebilmeyi o kadar çok istiyorki... Tıpkı benim birçok zamanlar bunu dilemem gibi. İnsan garip bir mahluk. Ne çok hata yapıyoruz biz insanoğlu. Benim gibileri ise bu hataları daha çok yapıyor. İki şeyi tutmak ne mümkündürki. Ağızdan çıkan söz ile namludan çıkan kurşun...Hangisi çok can yakarki ? Sanırım ilki daha çok can acıtır. Ağızdan çıkan söz. Yunus'un da dediği gibi değilmi ama "Söz ola kese savaşı, Söz olan kestire başı"

Ya da daha nicelerinin dediği gibi....

Dil yarası, dil yarası, Dil yarası.....

En acı yara imiş...

Dudaktan kalbe bir yol varki sevgi ve şevkattenmiş...

.....................................................

Keşkelerimin sayısı gittikçe arttı bu son zamanlarda...

Canım çok yanıyor. Boşvermişim bir kenara atmışım canımın acısını da...

Bir tek sevdiğimin canının yanmasına boşveremiyorum...

Bir tek o gülen gözlerde yaş görmeye dayanamıyorum...

Ya yinede en çok benim yüzümden o gözlerde yaşlar peyda oluyor...

Keşke zamanı geri alabilseydimde tüm pişmanlıklarımı bir anda silebilseydim....

Keşke canını acıtmasaydım bu denli hoyratca...

Keşke seni sevgilerle boğsaydımda başka duyguları yaşatmasaydım...

Keşke sana gerçekten adam gibi bir seven olabilseydim...

Babam ve Oğlum filminde Sadık'ın babasının dramı geliyor gözlerimin önüne. Sadık'ın ölüm haberi alınıpta hastaneden köye dönerlerken Baba arabayı durduruyor. İniyor aşağıya. Babadır ya o yüreği yanmazmı hiç.

Acımazmı canı ta en derinden...

"Lal olaydı dilim. Sussaydım da demeseydim. Gitme Sadık deseydim. Ayaklarına kapansaydım. Gitme Sadık. Getmeeee... Benim Yüzümden..."

Acılı baba üstünü başını parçalar. Nedenmi? Pişmanlıklarının verdiği her türlü can acısından...

Belki türlü acıların bileşkesinden...

Ama en çok da sevdiğine çektirdiği acılardan dolayı canı acıyordur. Kimbilir...

Tıpkı benim gibi...