Yıllar, ardı ardına durmaksızın gelip geçiyor.
Bir bakmışsın akşam, bir bakmışsın sabah.
Garip bir döngüde ilerliyor dünya.
Önceleri sürekli yazmak, çizmek ve kendini ifade etmek derdindeyken şimdi bir de bakıyorum ki ne kendini ifade etmek, ne yazmak ne de çizmek insanın içinden gelmiyor.
Susmak, en büyük erdem olmuş gözümde. Belki buna yaşlanmak diyorlar, belki de olgunlaşmak. Ama elde var olan esas husus ise umarsızca ve duraksızca susmak.
Nedeni nasılı çok mühim değil. Anlattıkça anlaşılmadığını fark ediyorsun. Ne kadar anlatırsan anlat, sanki bataklıkta çırpınır gibi hareket ettikçe daha derine battığını farkediyorsun.
Ve belki de bu durum anlatmayı daha da anlamsızlaştırıyor. Geride kocaman bir sessizlik kalıyor.
İçinde anlatılmamış, anlatılamamış neler neler barındıran kocaman bir sessizlik.
Bu sessizlikle beraber önceleri bir miktar huzur da beraberinde geliyor. Zannediyorsun ki bu huzur sürekli seninle kalacak. Oysa bir süre sonra o huzur da kendi yoluna gidiyor. Başbaşa kalıyorsun yalnızlığın ve kocaman suskunluğunla.
İşte böyle böyle azalarak bitip yiyecek hayat.
Ömrün son deminin tortularıdır belki de bu elde kalan.
Kim bilir...