Giderken bıraktığım
Asmalar üzüm olmuş
Yerlerde bütün kollar
Bütün bağlar bozulmuş
Ben mi geç kaldım?
Yoksa mevsimler mi soğumuş?
Görmeyeli buralara
Olanlar olmuş......
Giderken bıraktığım
Gökyüzü toprak olmuş
Yıldızlar çakıltaşı
Güneş bir yaprak olmuş
Ben mi yaşlandım?
Yoksa dünya mı alt-üst olmuş?
Görmeyeli buralara
Olanlar olmuş......
Kalsaydın
Yokluğunla yokolmazdı
Bu şehir...
Kaçmakla mutluluklar
Bulunmuyor bunu bil...
Yaprak kıpırdamıyor
Yüreğim öyle susmuş
Sana... bana... sevgimize
Olanlar olmuş......
Giderken bıraktığım
Gülüşler bakış olmuş
Kahkahalar buralarda
Özlenen yakış olmuş
Ben mi gülmüyorum tanrım?
İnsanlar mı somurtmuş
Görmeyeli buralara
Olanlar olmuş......
"YÜKSEK VE SARP BİR KAYALIKTA, ANCAK İKİ AYAĞIMIN SIĞABİLECEĞİ, DAR BİR ÇIKINTIDA, DÖRT BİR YANIM UÇURUMLAR, OKYANUSLAR, SONSUZ BİR GECE, SONSUZ BİR YALNIZLIK VE HİÇ BİTMEYECEK BİR FIRTINAYLA SARILMIŞ DURUMDA YAŞAMAK ZORUNDA OLSAM VE BÜTÜN ÖMRÜMCE, BİN YIL BOYUNCA, HATTA SONSUZA KADAR O BİR KARIŞ TOPRAKTA DURMAM DA GEREKSE O ŞEKİLDE YAŞAMAK, ŞU ANDA BİR YARIM SAAT İÇİNDE ÖLECEK OLMAKTAN ÇOK DAHA İYİDİR. YETERKİ YAŞASINDI, SIRF YAŞASIN! NASIL OLURSA OLSUN, AMA YETERKİ YAŞASIN!"
17 Temmuz 2014 Perşembe
80Lİ YILLARDA ANKARA'DA BİR GECEKONDU VE HAYATIN AKIŞI...
Dışarıda tipi ve kar yağıyor Ankara'nın gri çehresinin üzerine.
İçerde iyi pişmiş patates yemeği.
Gürül gürül yanan bir kuzine soba.
Zamanı durduran bir tipi ve kar.
Ankara sanki içindekilerle birlikte bu kara gömülmüş.
Karda köpeklerin ve yere serpilen soba küllerinin izleri.
Kahvehaneler tıklım tıklım.
Camları buğudan görünmez olmuş.
Ruşen pastanesinin yanından bakınca,
Karlı ve tipili havada tüm heybeti ile göğü delen Hacı Bayram-ı Veli cami minaresi ve caminin loş ışıkları.
Yollar kapanır, kar Ankara'ya azap olur.
Bıçak gibi insanı dilim dilim doğrayan bir ayaz.
Ankara'da kışlar uzun olurdu ve de görkemli.
Ankara'da kışlar uzun olurdu ve de hüzünlü.
Ankara'da kışlar acı olurdu ve de çileli.
Soğuktan donan birkaç evsiz olurdu her kış Ankara'da
Bir bıçak gibi keserdi insanın yüreğini.
Ankara'da kış sanki sessiz bir ölüm gibi gelirdi.
Ağır, derinden ve sinyal vere vere.
Kar Ankara'da huzurdur aynı zamanda.
Sessiz bir çığlıktır kar Ankara'da
Kimine romantizm olur, kimine eziyetin soğuk yüzü.
Kardan adamlar olur Gariban semtlerinde.
Semtine yakışır şekilde garibandır bu kardan adamlar.
Boynuna takacak atkı bile yoktur onu yapan minik ellerin sahiplerinde bile.
Havucu bulsa kendisi yiyecek zaten, kardan adama burun yapmak kimin haddine.
Ankara!
Acısın Ankara!
Hüzünsün Ankara!
Yorgunsun Ankara!
Yoğunsun Ankara!
Karanlık yollarında kimlere mezar olmadın ki Ankara.
Hüzünlerin şehrisin Ankara!
Soğuk yüzlü gülmeyen insanların yurdusun Ankara!
Sessiz bir katil gibisin Ankara!
Her bedeni garip şekilde yaşlandıran acı bir ruhun var Ankara!
Eroin gibisin belki de kimisine göre
Ne seninle oluyor, ne de sensiz Ankara!
İçerde iyi pişmiş patates yemeği.
Gürül gürül yanan bir kuzine soba.
Zamanı durduran bir tipi ve kar.
Ankara sanki içindekilerle birlikte bu kara gömülmüş.
Karda köpeklerin ve yere serpilen soba küllerinin izleri.
Kahvehaneler tıklım tıklım.
Camları buğudan görünmez olmuş.
Ruşen pastanesinin yanından bakınca,
Karlı ve tipili havada tüm heybeti ile göğü delen Hacı Bayram-ı Veli cami minaresi ve caminin loş ışıkları.
Yollar kapanır, kar Ankara'ya azap olur.
Bıçak gibi insanı dilim dilim doğrayan bir ayaz.
Ankara'da kışlar uzun olurdu ve de görkemli.
Ankara'da kışlar uzun olurdu ve de hüzünlü.
Ankara'da kışlar acı olurdu ve de çileli.
Soğuktan donan birkaç evsiz olurdu her kış Ankara'da
Bir bıçak gibi keserdi insanın yüreğini.
Ankara'da kış sanki sessiz bir ölüm gibi gelirdi.
Ağır, derinden ve sinyal vere vere.
Kar Ankara'da huzurdur aynı zamanda.
Sessiz bir çığlıktır kar Ankara'da
Kimine romantizm olur, kimine eziyetin soğuk yüzü.
Kardan adamlar olur Gariban semtlerinde.
Semtine yakışır şekilde garibandır bu kardan adamlar.
Boynuna takacak atkı bile yoktur onu yapan minik ellerin sahiplerinde bile.
Havucu bulsa kendisi yiyecek zaten, kardan adama burun yapmak kimin haddine.
Ankara!
Acısın Ankara!
Hüzünsün Ankara!
Yorgunsun Ankara!
Yoğunsun Ankara!
Karanlık yollarında kimlere mezar olmadın ki Ankara.
Hüzünlerin şehrisin Ankara!
Soğuk yüzlü gülmeyen insanların yurdusun Ankara!
Sessiz bir katil gibisin Ankara!
Her bedeni garip şekilde yaşlandıran acı bir ruhun var Ankara!
Eroin gibisin belki de kimisine göre
Ne seninle oluyor, ne de sensiz Ankara!
BİR ADIN KALIR GERİDE...
An olur, sanki bir ömrü gibidir insana.
An olur, göz kırpması gibi geçer koca bir hayat
An gelir, susar türküler başlar namaz.
Ömür yiter gider, kabir başlar.
Bir seher yeli gibi gelir geçer koca ömür
Bir kova su, iki rekat namaz, beş metre kefen ile,
On dakikalık saltanatın olur ancak geride.
Yaşananlar mazi olur.
Geldin geçtin yalan olur dünya.
Bir adın kalır geriye.
Belki dostların, akrabanın, çocuklarının duasında
Belki bir hayratın kenarında,
Belki de sadece soğuk bir mezar taşının üst tarafında,
Büyük siyah yazılarla,
Bir adın kalır geride...
Nüfus kütüğünde tozlu sayfalar arasında,
Arşivde tozlu karanlık odalarda,
Eski albümlerin sararmış yaprakları arasında
Bir adın belki de bir resmin kalır geride...
Surelerden sonraki dualarda rahmet isterken birileri senin hatırına,
Bir adın kalır geriye...
Yürüdüğün yollar, içtiğin sular yalan olur.
Gezdiğin toprak bile seni tanımaz olur artık
Elbiselerin bile inkar eder seni,
Bir adın kalır geriye...
Kapanmamışsa amel defterin,
Bir hayırlı işin belki de sonunda,
Bir adın kalır geride...
Evlatlarının dilinde, albümlerin arasında,
Gözyaşları ile saklı fısıltılar arasında,
Bir adın kalır geriye...
Tozlu yolların arasından bakakalan
yaşlı bir çift gözün sahibinin dudakları arasında,
Bir adın kalır geride...
Geldi geçti yalan oldu ömrümüz...
An olur, göz kırpması gibi geçer koca bir hayat
An gelir, susar türküler başlar namaz.
Ömür yiter gider, kabir başlar.
Bir seher yeli gibi gelir geçer koca ömür
Bir kova su, iki rekat namaz, beş metre kefen ile,
On dakikalık saltanatın olur ancak geride.
Yaşananlar mazi olur.
Geldin geçtin yalan olur dünya.
Bir adın kalır geriye.
Belki dostların, akrabanın, çocuklarının duasında
Belki bir hayratın kenarında,
Belki de sadece soğuk bir mezar taşının üst tarafında,
Büyük siyah yazılarla,
Bir adın kalır geride...
Nüfus kütüğünde tozlu sayfalar arasında,
Arşivde tozlu karanlık odalarda,
Eski albümlerin sararmış yaprakları arasında
Bir adın belki de bir resmin kalır geride...
Surelerden sonraki dualarda rahmet isterken birileri senin hatırına,
Bir adın kalır geriye...
Yürüdüğün yollar, içtiğin sular yalan olur.
Gezdiğin toprak bile seni tanımaz olur artık
Elbiselerin bile inkar eder seni,
Bir adın kalır geriye...
Kapanmamışsa amel defterin,
Bir hayırlı işin belki de sonunda,
Bir adın kalır geride...
Evlatlarının dilinde, albümlerin arasında,
Gözyaşları ile saklı fısıltılar arasında,
Bir adın kalır geriye...
Tozlu yolların arasından bakakalan
yaşlı bir çift gözün sahibinin dudakları arasında,
Bir adın kalır geride...
Geldi geçti yalan oldu ömrümüz...
BİR GARİP YALNIZLIKTAN SÜZÜLEN DAMLALAR
Çalmaz ne kapım ne telefonum
Ne halim soran olur, ne de sonum
Bir garip yoldur bu gittiğim
Ne yol biter, ne de benim kederim
Yalnızım ben yalnızım
Şarkılardaki kadar değil belki
Ama bir o kadar acı bir o kadar derin bir yalnızlık bu.
Ne halim soran olur, ne de sonum
Bir garip yoldur bu gittiğim
Ne yol biter, ne de benim kederim
Yalnızım ben yalnızım
Şarkılardaki kadar değil belki
Ama bir o kadar acı bir o kadar derin bir yalnızlık bu.
4 Temmuz 2014 Cuma
ÖMRÜN MUHASEBESİ
Kimi ağlar kimi güler
Bu devran böyle geçir geçer.
Günler aylar seneler
Nasıl da uçup gider.
Ömür dediğin gamla keder
Deme hiç olur mu bir arada
Baklava ile zehir gibi biber
Yaradan isterse biberi yapar şeker
Hayıflanma gamlı gönül
Elbet biter bu dünyanın çilesi
Gelip geçeriz alemden rüzgar gibi
Tabuta başımız değince anlarız herşeyi
Bir iyilik bir kötülük değilmi hayatın özeti
Karnen düzgünse bu neyin korkusu, endişesi
Kul hakkı ile gitmediysen verirsin ömrün muhasebesini
Affeder Yaradan biz kulların gönül kirlerini
Kötüye meyletme gönül, nefsine uyma.
Şeytanı baki dostun sanıp aldanma.
Yaradan var herşeyi gören duyan
Kendini bu devranda sahipsiz sanma
Gün geçer neşe zevk sefa ile
Gün olur gam keder üzüntü ile
Hepsine eyvallahın olsun ki
Düşmeyesin Yaradan'dan yana gaflete
Dünya dedikleri böyle bir şey işte
Misafiriz hep bu devranın içinde
Kah ağlaya kah güle güle
Döneceğiz asıl geldiğimiz yere
Sevda düştü ise bir gönüle
Ne dert kalır ne de neşe
Aşk iledir herşeyin başlangıcı
Herkes aşkı için yaşar ömründe
Kimi malına kimi makamına
Kimi evladına, kimi nazlı yarine
Kimi nefsine kimi dünya nimetine
Her kulda olan aşk böyle işte
Allah rızası olsunda her amelde
Aşk ile başka her göreceğin işe
Mevlana aşk ile döner, Yunus aşk ile yanar
Ferhat aşkla dağları deler, Mecnun çöllere düşer
Aşk iledir bu dünyanın gizemi
Aşk ile değişir herşeyin rengi
Kimi bilir sevdayı, boyun eğer
Kimi bilmez sevdasını, ömrünü feda eder.
Zarar gelmez aşkla vurulan telden
Aşkla çarpan yürekten, aşık gönülden
Aşk imiş her ne varsa alemde
Teferruattan ibarettir geride ne var ise
Bu devran böyle geçir geçer.
Günler aylar seneler
Nasıl da uçup gider.
Ömür dediğin gamla keder
Deme hiç olur mu bir arada
Baklava ile zehir gibi biber
Yaradan isterse biberi yapar şeker
Hayıflanma gamlı gönül
Elbet biter bu dünyanın çilesi
Gelip geçeriz alemden rüzgar gibi
Tabuta başımız değince anlarız herşeyi
Bir iyilik bir kötülük değilmi hayatın özeti
Karnen düzgünse bu neyin korkusu, endişesi
Kul hakkı ile gitmediysen verirsin ömrün muhasebesini
Affeder Yaradan biz kulların gönül kirlerini
Kötüye meyletme gönül, nefsine uyma.
Şeytanı baki dostun sanıp aldanma.
Yaradan var herşeyi gören duyan
Kendini bu devranda sahipsiz sanma
Gün geçer neşe zevk sefa ile
Gün olur gam keder üzüntü ile
Hepsine eyvallahın olsun ki
Düşmeyesin Yaradan'dan yana gaflete
Dünya dedikleri böyle bir şey işte
Misafiriz hep bu devranın içinde
Kah ağlaya kah güle güle
Döneceğiz asıl geldiğimiz yere
Sevda düştü ise bir gönüle
Ne dert kalır ne de neşe
Aşk iledir herşeyin başlangıcı
Herkes aşkı için yaşar ömründe
Kimi malına kimi makamına
Kimi evladına, kimi nazlı yarine
Kimi nefsine kimi dünya nimetine
Her kulda olan aşk böyle işte
Allah rızası olsunda her amelde
Aşk ile başka her göreceğin işe
Mevlana aşk ile döner, Yunus aşk ile yanar
Ferhat aşkla dağları deler, Mecnun çöllere düşer
Aşk iledir bu dünyanın gizemi
Aşk ile değişir herşeyin rengi
Kimi bilir sevdayı, boyun eğer
Kimi bilmez sevdasını, ömrünü feda eder.
Zarar gelmez aşkla vurulan telden
Aşkla çarpan yürekten, aşık gönülden
Aşk imiş her ne varsa alemde
Teferruattan ibarettir geride ne var ise
1 Temmuz 2014 Salı
ŞAŞIRMA EY GÖNLÜM
Şaşırma ey gönlüm bu devranın gidişine,
Sanma ki bir sen yabancısın bu gurbet ellerde,
Alem alışmışsa insan kisvesinde dünya derdine
Söylenecek söz kalmamıştır artık bu düzene
Önce insan olabilmektir yaşadığın her bir anda
Sonra gelir kalan herşey, işte bu noktadan sonra
Ömür geçer, günler biter, devran hep böyle döner gider.
Zamansız bir anda bakıvermişsin Azrail kapında.
Saçlar ak olur, gözler çizgi çizgi.
Yürekler bir nebze yumuşar, kalpler yorgundur
Nedir bu kader denen şeyin hikmeti
Bu dünyada bilmem ama öte dünyada,
Elbet sorulur her bir şeyin ince ince muhasebesi.
Sanma ki bir sen yabancısın bu gurbet ellerde,
Alem alışmışsa insan kisvesinde dünya derdine
Söylenecek söz kalmamıştır artık bu düzene
Önce insan olabilmektir yaşadığın her bir anda
Sonra gelir kalan herşey, işte bu noktadan sonra
Ömür geçer, günler biter, devran hep böyle döner gider.
Zamansız bir anda bakıvermişsin Azrail kapında.
Saçlar ak olur, gözler çizgi çizgi.
Yürekler bir nebze yumuşar, kalpler yorgundur
Nedir bu kader denen şeyin hikmeti
Bu dünyada bilmem ama öte dünyada,
Elbet sorulur her bir şeyin ince ince muhasebesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)