30 Kasım 2011 Çarşamba

25 Kasım 2011 Cuma

BİR SÖZ...

Affedince yorulur insan,
Yalnız kaldığında bir de;
Ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır,
Olmayacağını bildiği halde…


CENGİZ AYTMATOV

BEYAZ GEMİ

Cengiz Aytmatov klasiği. romanı üst metin ve alt metin diye ikiye ayırırsak, tadına daha güzel varılır. üst metinde;

7-8 yaşlarında bir çocuğun yalnızlık psikolojisidir anlatılan. ve okurken yürek burkar. şahıs kadrosu şöye;

çocuk: 7-8 yaşlarında, kulakları kepçe, boynu ince, başı kocaman ve tostoparlaktır. uzun kirpiklidir ve boyu da mısır koçanı gibi kısadır.

3 aile arasında tek çocuktur. "tank", "deve", "eyer" ve kurt" adını verdiği kayalarla oynar, dedesinin ona verdiği dürbünüyle konuşur. arkadaşsız yapayalnız hayatında ona bunları unutturan şey de arada sırada köye uğrayan "maşin mağaza" yani gezgin satıcıdır. annesi ve babası o daha küçükken ayrılmışlardır ve ikisi de başka yerlere gidip kendilerine başka hayat kurmuşlardır. ona sadece dedesi sahip çıkar. ona masallar anlatır. çocuk masalları o kadar sever ki, masal dünyasıyla gerçek dünya birbirine girer çocuğun hayatında.

çocuk bir tepenin başına çıkıp, ıssık-gölden geçen beyaz gemiyi izler sürekli. babasının o gemide çalıştığını hayal eder ve bir gün balık olup babasının çalıştığı gemiye kadar yüzüp babasına kavuşmayı hayal eder.

mümin: çocuğun dedesidir. boyu kısa, burnu basıktır. köse sakallıdır. üstü başı perişan bir halde gezer. yaşlı olmasına rağmen çok çeviktir, bütün işe o koşar köydeki. her işe koştup her işi becermesi yüzünden de lakabı "kıvrak mümin"dir. torununu sever ve her zaman onunla ilgilenmeye çalışır. ona sürekli masallar anlatır. farkında olmadan çocuğun hayatını masallarla kaplar. en çok üzüldüğü de kızlarının kötü talihidir. çocuğun annesi kocasından ayrılıp başka bir şehre gitmiş ve orda da rahatı pek iyi değildir. diğer kızı yanındadır fakat o da kötü bir evlilik yapmıştır ve damadı kötü bir adamdır. mümine, müminin kızına olmadık eziyetler eder.

orozkul: orozkul, şişman bir adamdır. hergün içki içer. çocuğu olmaz ve bunun acısını da hergün karısını döverek çıkarmaya çalışır. santaş vadisi'ndeki ormanda bekçidir. bekçi olmasına rağmen ormanı talan eden kendisidir. ağaçları para ya da başka şeyler karşılığında tanıdığı insanlara satar.

diğer karakterler; bekey hala (orozkul'un karısı), nine (mümin'in ikinci karısı), seydahmet ve gülcemal (bunlar da karı kocadır) bu karakterler romanda birer dekor şahıstır.

roman ıssık-göldeki santaş vadisi'nde geçer. dede çocuğa seneye okula gideceği için gezgin mağazadan bir çanta alır roman burada başlar. ve yaklaşık 2 senelik zaman diliminde geçer. romanda bir de "maral ana masalı" vardır masal unsuru olarak.

daha derine inmek mümkün yalnız asıl konulara gelelim roman incelemesi yaptık ayaküstü.

roman asıl 3 kişi arasında geçer. çocuk, mümin ve orozkul. buraya kadar anlatılanlar üst metindir. yani romanın yüzeyinde dolaşan anlatısı. alt metine ulaşmak için orozkul'u ele almamız lazım.

orozkul, rus'a kul anlamındadır. ipin ucu bir nevi. daha sonrasında ise romanı okuyanların hepsi ipin kalan hepsini çeker kendine.

çocuk geleceği sembolize eder. yani romanın geçtiği zamandaki (stalin dönemindeki rusya) kırgızlar'ın geleceğidir. onun için de adı çocuktur. herhangi bir ada sahip değildir. umuttur o çünkü. dürbünüyle sürekli uzaklara bakması da bunu simgeler. beyaz gemiyi izlemesi ve babasına ulaşma arzusu bir nevi kurtarıcıyı beklemektir. o durumdan onu çekip çıkartacak bir kurtarıcı. çünkü babanın simgesel özelliği koruyucu ve kurtarıcı olmasıdır. annesinden hiç söz etmez roman boyunca çocuk. çünkü annesi terketmiştir çocuğunu ve bir çocuk için de en affedilmez olan kendisini terkeden annesidir. anne de vatan simgesidir. çocuğun annesinden söz etmemesi kırgızların bir vatanının olmayışıdır aslında.

mümin dede ise geçmişi sembolize eder. kırgızların geçmişidir. anlattığı masallar, (özellikle maral ana masalı) buğu kardeşliğine inanması vb. üstünün başının eskiliği perişanlığı geçmişi simgeler. geçmiş de pasiftir. geleceğe uzanamaz kolaylıkla. geleceği de içinde barındırdığı özelliklerle besler. yalnız şimdiki zamanda bu özelliklerden eser yoksa gelecek yıkılır...

orozkul ise eleştirilen romanın yazıldığı tarihteki şimdidir. rus'a kul olan kırgızlardır eleştirilen. kendi geleneklerinden kopmuş, kendi değerlerini başkalarına satan, kendi değerlerini yağmalayan insanlardır. orozkul hep şehir hayatını düşünür, şehrin caddelerinde yanında güzel bir rus kadınıyla dolaşmayı hayal eder. rusça konuşulmasını ister kendi dilini kaba bulup. orozkul kısır bir insandır, çocuğu olmaz. bu da kırgızların kendilerinden ortaya bir şey koyamamasına bağlayabilir. ortada kırgız adına bir şey yoktur çünkü. çocuk da geleceğin simgesiydi, yani bir insanın kendinden parça dünyaya getirmesi, onu yaşatması. orozkul bunların hiçbirine sahip değildir ve bu buhranla karısına ve çevresindekilere hep işkence eder. mümini sürekli yanından kovmakla işsiz bırakmakla tehdit eder. halbuki tüm işi mümin görür ormandaki, asıl orozkul'un oradaki insanlara ihtiyacı vardır, oradaki insanların orozkul'a değil. yalnız mümin bunun farkında değildir.

en sonunda ise santaş vadisine gelen maralları orozkul zorla mümin'e vurdurur ve etlerini yerler. çocuk da bu olaya şahit olur. mümin çocuğun yarattığı dünyasını yıkar, alt-üst eder. çocuk için de tutunacak bir şey kalmaz ve balık olur. burada çocuğun ölümü aslında bir başkaldırıdır. o zamandaki düzene alet olmaz çocuk, onu reddeder. ve beyaz gemiye ulaşmak ve balık olup yüzmek için suya atlar...

cengiz aytmatov'un kafatasçı bir milliyetçi olmayışı ve yokolup giden değerler karşısında bir çocukla her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatmıştır. milli bir unsurdan evrensele ulaşmıştır her romanında. beyaz gemi de onlardan bir tanesi.

BOYNUZLU MARAL ANA MASALI

Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi adlı kitabın içerisinde geçen masaldır. kısaca özetleyecek olursak;

bundan çok uzun zaman önce orta asya'da kırgız kavimleri ile diğer kavimler yaşarmış. bu kavimler birbirleri ile savaşırlar ara sıra da barış ortamı olurmuş. neyse, gel zaman git zaman bir gün düşman kavim bütün gücü ile kırgız ülkesine saldırmış. etrafta canlı adına ne bulunduysa öldürülmüş,kılıçtan geçirilmiş. büyük bir sevinç içinde geri dönerken düşman kavim, orman içinden biri kız biri erkek iki çocuk köye gelmişler.

bu iki çocuk ne olduğunu anlamamış ilk önce.bakmışlar ki herkes öldürülmüş. büyük bir üzüntü içerisinde düşmanın çıkardığı toz bulutunun arkasından gitmeye başlamışlar. bir bakıma ateşin içine atmışlar yani kendilerini.

akşam olunca köye varmışlar. karınları çok acıkmış tabii. gelen et kokularına dayanamayıp köy halkının içine karışmışlar. orada bulunanlar bu iki çocuğu görünce “siz kimsiniz?” diye sormuşlar. çocukların cevap vermesiyle onların da kırgız olduğunu anlamışlar. ve çok büyük bir öfkeyle ne yapacaklarını aramaya koyulmuşlar. hemen reisin yanına gidip durumu açmışlar. reis çok hiddetlenmiş tabii. hemen bu iki çocuğu orada bulunan yaşlı iyi kalpli kadına vermiş ve “git bunları öldür” demiş.

yaşlı kadın büyük üzüntü içerisinde almış çocukları getirmiş bir uçurum kenarına. tam atacakken arkadan bir geyik “bırak onları kadın” diye seslenmiş. kadın şaşırmış tabii. hiç geyik konuşur mu? geyik “onları bana ver memem süt dolu onlar benim çocuğum olsun” demiş. kadından almış bu iki çocuğu ve çok uzaklara ıssık göl civarına götürmüş.

orada yerleşmiş ve çoğalmışlar. çok mutlu hayat sürmüşler. daha sonra yoldan çıkan insanlar ölenlerin mezarına geyik boynuzu dikme adeti edinmişler. bu onlara ayrı bir fors katmış yani. karşı çıkan insanlar da olsa zamanla geyik avlama çoğalmış.

gel zaman git zaman o kadar avlanma olmuş ki çok az geyik kalmış. bunun üzerine ihanete uğrayan ana geyik yaşlı gözlerle bu köye bakarak yanına aldığı birkaç geyik ile oralardan çekip gitmiş...