22 Mayıs 2011 Pazar

GİDEN ADAM...

Blogun üst tasarımında yer alan şapkalı ihtiyar adamın ta kendisidir bu giden adam. Şapkalı olduğu doğrudur, gittiği de doğrudur ama neden ihtiyar olduğunu hep ben de merak etmişimdir. Ama nedendir bilinmez bu resme her bakışımda ihtiyar, yorgun ve bir o kadar da kederden bitkin bir adam tasavvur ederim düşün dünyamda. Gitmektedir bir yerlere. Bİrşeylerden yorgundur fena halde. Bİrşeyler onu yormuştur ve de üzmüştür. Mücadeleden yana yorgundur ihtiyar şapkalı adam. Belliki bitkindir her haliyle. Gitmektedir ıssız, karlı, kapalı, bir o kadar ağır bir havada nereye gittiği bilinmeden. Gidenlere hep üzülmüşümdür nedense. Terminalde olsun garda olsun yada bir hava limanında. Giden bir yakınım veya sevdiğim olmasa bile gidenlere hep üzülürüm nedendir bilinmez. Belli ki küçüklüğümde bir zaman diliminde belleğime zehirli kalemle kazınmıştır belkide gidenlerin sancısı. Bundandır gidenlere üzülmenin temeli belki de. Gidenler hep geride birşeyleri, birilerini bırakır. Gitmek de kolay değildir aslında.Ama geride el sallayan olmak belki de en zor şeydir. Bu arada bir gerçeği asla göz ardı etmemek gerekiyor sanırım. Bİr gün eninde sonunda hepimiz o gidenlerden olacağız değilmi ama? yorgun, kederli ve bir o kadar hüzünlü tıpkı resimdeki ihtiyar adam gibi umarsızca...

ÖLÜM KAPIYA GELİNCE...


















Karıncanın canı bir dirhem,
Filin canı bir okka.
İkisinde de bir telaş, bir kıyamet
Ölüm kapıya gelince...




BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU