9 Şubat 2010 Salı

ÖMÜR DEDİĞİN...

























































Hayat koşturmacası, bitmek bilmeyen istekler, her gün daha fazlasını beklediğimiz başarı, para, mutluluk...Yaşamından sürekli şikayet eden, halinden hayatından memnun olmayan insanlara bu haberi mutlaka okumalarını öneriyoruz. 11 yaşında kalbi delik bir çocuk, bedensel engelli annesine bakıyor, üstelik kendisi de bakıma muhtaçken...Küçük Yaşar'a bir şey olsa annesine kim bakacak. Yaşar hastalansa Yaşar'a kim bakacak. İşte sürekli şikayet edenlere ibret olacak bir haber...

KONYA’da doğuştan 2 kolunu da kullanamayan ve 2 yıl önce eşinden boşanan 55 yaşındaki Fatma Esen’e, 11 yaşındaki ilköğretim 2’nci sınıf öğrencisi oğlu Yaşar Ali Muhammed Ak bakıyor. Doğuştan kalbi delik olan ve halen tedavisi devam eden Yaşar, evde yemek yapıp, annesine yediriyor, annesinin günlük ihtiyaçlarını karşılıyor ve evin temizliği yapıyor.

Merkez Selçuklu İlçesi Yeni Selçuk Mahallesi’nde yaşayan ve doğuştan kalbi delik olan Yaşar Ali Muhammed Ak’ı, ailesi okula geç kayıt ettirdi. Bu nedenle şu an Ahmet Perihan İlköğretim Okulu 2’nci sınıfta okuyan Yaşar, 2 yıl önce annesi ile babasının boşanması üzerine engelli annesinin bakımını da üstlendi. Hastalığıyla uğraşmanın yanı sıra evde yemek yapıp annesine yediren, annesinin günlük ihtiyaçlarını karşılamasında yardımcı olan Yaşar, evin alışverişini ve temizliğini de yapıyor. Annesinin durumuna çok üzüldüğünü ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığını belirten Yaşar, “Ancak benim de hastalığımdan dolayı da zaman zaman nefesim kesiliyor, yürürken çok yoruluyorum” dedi.
Boşandığı Eşi Mehmet Ali Ak’ın da doğuştan sağır ve dilsiz olduğunu anlatan anne Fatma Esen de şunları söyledi:
“Boşanmadan önce eşim bana bakıyordu. Yemek yedirip, günlük ihtiyaçlarımı karşımamda yardımcı oluyordu. Fakat boşandıktan sonra son iki yıldır oğlum bana bakıyor. Bana kahvaltı ve yemek hazırlıyor. Yediriyor, içiriyor. Evin temizliği ile ilgileniyor. Oğlumun tedavisini sürdürüyor. Aylık 500 TL özürlü maaşı alıyorum. Onunla geçimimizi sağlıyoruz.”


vesselam Emel Taşçıoğlu'nun bir türküsünde de söylediği gibi;
"Harcanıp gidiyor ömür dediğin..."

4 Şubat 2010 Perşembe

ZAMANIN BİRİNDE...

Vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı vardı. Uzun saçlı bir delikanlı ona âşık oldu. Geceleri hasretiyle ah ediyor, gündüzleri sarayın kapısını gözlüyor, o nereye giderse atının ardından sürüklenip gidiyor, koşuyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar akıtıyordu. Bu yüzden sultanın çavuşlarından durmadan eziyet görüyor, dayak yiyor, ama bir kerecik olsun feryad etmiyor, ah demiyordu. Halk bu olup biteni gördükçe kah delikanlıyı ayıplıyorlar, kah sultanın insafsızlığına söyleniyorlardı. İçlerinden bir tanesi bile delikanlıyı kıza layık görmüş değildi. Nihayet kız, babasına,

-Bu bela niceye dek sürecek, dedi; beni bu halden kurtar, artık utanıyorum.

Sultan bunun üzerine o delikanlının tutulup derhal şehir meydanına getirilmesini, orada saçlarından bir atın ayağına bağlanıp bedeni paramparça olana dek sürükletilmesini ferman etti. Halk, yürekleri parçalanarak meydana toplandılar, göz yaşları toprağı kızıl güllere benzetmekteydi. Ve nihayet sultan da kızı uğrunda can feda edecek olanın halini görmek istiyordu. Herkes hazır olunca bir asker, delikanlının saçlarından tutup hazırlanan atın ayağına bağlamak üzere sürüklerken aniden kurtuldu ve padişahın huzuruna koşup eteğine yapıştı:

-Ey âleme adalet veren sultan, dedi; senden bir dileğim var, bir parçacık beni dinle!...

Sultan hışımla karşılık gösterdi:

-Canını bağışlamamı istiyorsan, nafile; şu anda seni öldürtmekten daha önemli bir arzum yok. Saçımdan sürükletme, bir anda öldürecek bir yol tut diyeceksen, ahdettim, senin kanını at nallarına çiğneteceğim. Bir zaman için bana aman ver diyeceksen, bu da mümkün değil, çünkü toplanan halka karşı küçük düşmüş olurum. Yok kızımla birkaç dakika olsun yalnız kalayım diyeceksen, onun bir tek tel saçını bile sana reva görmem, artık onun yüzünü göremeyeceksin.

-Hayır, ey her yaptığını güzel yapan sultan, dedi delikanlı, canımı bağışlamanızı istemiyorum sizden. Hiçbir an mühlet de dilenmiyorum hatta. Kızınızı bana göstermeyeceklerini de artık biliyorum. Atların ayağı altında sürüklenme konusuna gelince, buna da itirazım yok. Benim sizden isteğim tamamen başka.

-Söyle o vakit nedir dileğin?

-Elbette bugün beni öldürecek, at nalları altında hor ve hakir bir halde kanımı toprağa karıştıracaksın. Dileğim o ki beni onun atının ayağına bağlayıp sürüklet. Çünkü ben o ay yüzlünün yolunda ölünce ancak diri olabilirim.

Sultan, onu bağışladı ve kızıyla evlendirip ölü gönlüne can verdi.

YAŞAMDAN NOTLAR




















Yer: Çin'de bir şehir.
Küçük çocuk henüz 2 yaşında. Anne babası talihsiz yavruyu her gün zincire vuruyorlar. Çin'de bir anne baba işe gitmeden önce henüz 2 yaşında olan küçük oğullarını bir sokak lambasının direğine zincirliyorlar. Geçim sıkıntısı çeken ailede, baba korsan çekçek şoförlüğü yaparken, engelli anne sokakta çöp toplayarak hayatta kalmaya çalışıyor. İki yaşındaki çocuklarını ise bırakacakları uygun bir yer olmadığı için sokak ortasında bir lambanın direğine zincirliyorlar. Çin'de çocukların zincirlenmesi yasak olduğundan anne ve baba hakkında soruşturma başlatıldı. Çocuğun ebeveynlerden alınması bile söz konusu. Baba Chen Chuanliu ise kendini şöyle savunuyor: "Çin'in başka bir eyaletinden göçmen işçi olarak Liangxiang'a geldim. Geçtiğimiz ay 4 yaşındaki kızım çalındı. Oğlumu da kaybetmek istemiyorum. Çözümü onu zincirlemekte buldum" dedi.
Bunu gördükten sonra yaşadığımız her güzel şeye ayrıyeten şükür etmek lazım diye düşünüyorum.
Hayat heryerde aynı...
Farklı olan ise aynı hayatın içerisinde farklı yaşamlarda olan insanlar sanırım.
Kader dedikleri bu olsa gerektir...