28 Aralık 2010 Salı

AKIP GİDERKEN ZAMAN, HAYATI YAKALAYABİLMEK

Akıp gidiverirken zaman ellerimizden,
kaygan bir şeymişcesine aniden...
Hayatı yakalamak ne zor ne meşakkatli...
Akşam olur sabah olur anlayamazsın...
Kör kuyularda geçse ömrün anlayamazsın.
Zaman akar gider hesapsız ve bir o kadar umarsızca...
Önemli olan hayatı mı yakalamak yoksa anı değerlendirerek mi yaşamak?
Raskolnikof gibi ne olursa olsun sadece yaşamak mı yoksa önemli olan????

7 Eylül 2010 Salı

YENİDEN MERHABA...

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba...
İnsan bazen çok şeyler söylemek istese de, konuşmaya veya yazmaya başladığı zaman ağzından yada kaleminden hiçbirşey çıkmayabiliyor. Tıpkı rüyalardaki bağırmak bağırmak ama ağzından hiçbir şekilde ses çıkaramamak gibi. Bende de öyle oldu sanırım bir süre. Ama yeniden merhaba. İnternete, dünyaya ve hakeden herkese...

28 Nisan 2010 Çarşamba

HAYATIN İÇİNDEN YAŞANMIŞLIKLAR...

Ekşi sözlükten alıntıdır efendim.


"insanın içine işlemiş,unutulması zor bir acıdır.

1957 yılı sonbaharıydı. işıklar askeri lisesi öğrencilerinden biri, okulun dış bahçesinde parmaklıkların arasından genç bayanlara laf atmış. şikayet üzerine öğrencilerin dış bahçeye çıkması yasaklanmıştı.

okul yapıları, ortada bir boş alan (iç bahçe) etrafında dörtgen şeklinde olduğundan ,öğrenciler bir süre iç bahçe ile yetinmek zorunda kaldılar.bir hafta boyu hep aynı bahçede hapis kalmaları tepkilerini arttırdı. 1958 yılı şubat ayında gece, bazı çocuklar yangın alarmını çalıp, yasak kararı verilmesine sebep ve o gece nöbetçi olan amiri odasından çıkmaya zorlamak ve çıktığında da üst katlardan üzerine su dökerek öç almayı planlamışlar. yanlız yanıldıkları bir şey var : o gece nöbetçi olan amir bütün çocukların sevdiği bir yarbay. yasakla ilgisi yok. tersine yasağın kaldırılmasından yana…

gerçekten saat 21 sularında yangın alarmı çalmaya başladı.dört çocuk yangın kovalarına su doldurmuşlar pencere önünde bekliyorlar. işıklar söndürülmüş. nöbetçi amiri odasından çıkıp pencere önüne gelince kovaları boşalttılar .yarbay feci şekilde ıslandı. o dönemde ısıtma kömür sobaları ile sağlanıyordu. yarbay o kış günü odasına gidip elbise ve çamaşırlarını değiştirdi mi ne yaptı bilmiyoruz. ama hastalandı. uzun süre okula gelemedi. zatürre olmuş. nisan ayı içinde de vefat etti. okulda soruşturma yapmadılar. kimseye ceza vermediler. galiba yarbay bu olayı şikayet etmemiş.
cenaze töreninde müthiş bir yağmur yağdı. bütün gün. cenaze marşı ile ağır ağır yürüdüğümüzden üzerimizdeki kaputlar su çekip ağırlığı iki kat olmuştu.sırılsıklamdık.. ertesi gün tüm okula istirahat verdiler.

yasağa tepki ve bir haylazlığın sonucu sevdiğimiz bir insanı öldürmüştük…bu sızı hep yüreğimde.

o dört çocuğun ismini hiç unutmadım..."


(justinianus, 21.06.2005 12:15)

ÇOĞU GİTTİ AZI KALDI...

Doğduk büyüdük ve hala yaşıyoruz.

Geldik yolun belki de yarısına,

Kimbilir belki de son demindeyiz.

Acı tatlı günler oldu.

Kah ağladık kah güldük.

Kah kadehlerde günümüzü gülücüğümüzü kaybettik.

Bir dem anı kaldı yaşanmışlıklardan....

Kimi tatlı kimi hayattaki en acı şeyden daha beter acı.

Kavurur oldu her zerresi sinemin dört bir yanını.

Amma merak etme gönül sabret az daha

Nasılsa çoğu bitti azı kaldı...

26 Nisan 2010 Pazartesi

ACI HAYAT - II

TARİH: 26 Nisan 2010

Pervari’de bebek yaşta iki çocuğun kaybolmasıyla başlayan olay, çocuklar arası vahşeti gözler önüne serdi. Biri donmak üzere, diğeri boğulmuş halde bulunan iki miniği, YİBO’da okuyan 14 yaşındaki amcakızlarının, kendisine ‘şantaj yapan’ aynı yaşlarda 8 çocuğa ‘sunduğu’ anlaşıldı.


PERVARİ İlçesi, ilköğretim okulu öğrencisi 9 çocuğun karıştığı tecavüz ve cinayetle sarsıldı. 15 Nisan 2009 tarihinde Pervari İlçe Emniyet Amirliği’ne başvuran H.S., 2 yaşındaki oğlu E.S.’nin kaybolduğunu bildirdi. İlçede aramaların yoğunlaştığı sırada minik E.S.’nin, YİBO öğrencileri tarafından Serkani Deresi Mevkii’nde bulunduğu haberi geldi. Çamurlu giysilerle donmak üzereyken bulunan çocuğun vücudunda kesik ve çürükler olduğu ve tecavüze uğradığı saptandı. Bir gün sonra ikinci kayıp çocuk ihbarı geldi. Bu kez, tecavüze uğrayan E.S.’nin amcasının 3 yaşındaki kızı A.S. kaybolmuştu.


KAMERALARDAN TEŞHİS

A.S.’nin ailesini arayan bir kişi, “Ben o çocuğu 13-14 yaşlarında bir kızla Serkani Deresi yönüne giderken gördüm” dedi.

Küçük A.S.’nin cesedi, saat 20.00 sıralarında, derenin üst kısmında bir havuzun kenarında bulundu. Yapılan otopside minik kızın tecavüz edildikten suda boğularak öldürüldüğü belirlendi. Polis, A.S.’nin yanında görülen 13- 14 yaşlarındaki kızı aramaya başladı. 2 minik çocuğun babaları, kamera görüntülerinden bu kızın, diğer kardeşlerinin kızı, Pertek Atatürk YİBO öğrencisi, o dönem 14 yaşında olan D.S. olduğunu teşhis etti.

'SOYUP ÜSTÜME ATTILAR'

Gözaltına alınan D.S., 2 kuzenine tecavüz edip birini öldürenlerin, kendisi gibi YİBO’da okuyan ve o tarihte yaşları 13 ile 14 arasında değişen H.T., Y.Ş., H.T., M.T., M.K., C.Ş., S.G. ve A.F.K. olduğunu söyledi.

İfadesinde D.S., “İki erkek öğrenci beni iterek yere düşürdü. Biri eşofmanımı çıkardı, biri üzerime uzandı. Bu şekilde fotoğrafımı çektiler. Sonra onlara 3- 4 yaşlarında bir çocuk getirmemi istediler” dedi. D.S., önce 2 yaşındaki E.S.’yi Serkani Deresi’ne getirip 8 erkek öğrenciye teslim ettiğini söyledi. Öğrencilerin miniğe sırayla tecavüz ettikten sonra dereye batırıp çıkardıkları ve boğulduğunu sanarak oradan kaçtıkları belirlendi.

'BULUP YİNE İSTEDİLER'

Ertesi gün herkes E.S.’yi ararken yeniden dere kenarına giden 8 öğrenci, çocuğun ölmediğini görünce ilçe merkezine götürüp onu bulmuş gibi bıraktı. Aynı gün D.S.’yi yine tehdit eden 8 erkek öğrenci, bu kez küçük yaşta kız çocuğu istedi. D.S. de diğer amcasının 3 yaşındaki kızı A.S.’yi 8 öğrenciye teslim etti. Minik A.S.’ye de sırayla tecavüz eden öğrenciler, bu kez talihsiz küçük çocuğu havuzda boğdu. Haklarında işlem başlatılan kız öğrenci D.S. ile erkek öğrenciler tutuklandı. Pervari Cumhuriyet Savcılığı, hazırladığı fezlekeyi Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılması için Siirt Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi.

ACI HAYAT...


TARİH: 1 KASIM 2006

Tecavüze uğrayan bebek yürüyemiyor


İşkence gördüğü, hastane raporunda tecavüze uğradığı haberiyle kamuoyunu ayağa kaldıran, üzüntüye boğan 17 aylık N.N.B.'nin annesi F.B. avukatının bir üst mahkemeye yaptığı itiraz sonucu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Olay günü nöbetçi olan Menderes Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği tutuklama kararına, avukatları, bir üst mahkeme olan Menderes Asliye Ceza Mahkemesi'nde itiraz etti. Mahkeme, tutuklama kararını kaldırdı. Olayda tutuklanan 3 erkeğin ise tutukluluk hali sürüyor.

İzmir'de annesi 36 yaşındaki F.B. ve aynı evde kaldığı 3 kişi tarafından işkence edildiği öne sürülen, hastanedeki muayenesinde defalarca tecavüze uğradığı da saptanan 17 aylık N.N.B., tedavisinin ardından taburcu edildi.

Jandarma Çocuk Merkezi'nde görevli askerler tarafından hastaneden alınan talihsiz bebek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı Karşıyaka Çocuk Yuvası'na yerleştirildi. Yaşadığı travmaya ve korkuya bağlı olarak şu an yürüyemediği belirtilen bebeğe, yuvada psikolojik destek verileceği belirtildi. Suçlamaları kabul etmeyen anne ve beraberindeki 3 kişi ise tutuklandı. Anne daha sonra serbest bırakıldı.

Menderes İlçesi'ne bağlı Yeniköy'de oturan, para karşılığı erkeklerle birlikte olduğu iddia edilen F.B.'nin, geçen cuma gecesi, sürekli ağlayıp fenalaşınca Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdüğü bebeği N.N.B.'nin yapılan tedavisinde, tüm vücudunda aşırı derece morluklar olduğu, bunların düşmeyle tanımlanamayacağı, bedene zaman içinde uygulanan şiddetin kesin olduğu saptandı.



Makatındaki çizik nedeniyle adli tıp muayenesi de yapılan talihsiz bebeğin, defalarca tecavüze uğradığı da rapor edildi. Talihsiz bebeğin, vücudundan ve elbiselerinden alınan sperm örnekleri, kiriminal inceleme için İzmir Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Geniş çaplı soruşturma başlatan jandarma tarafından gözaltına alınan anne F.B. ile aynı evde kaldığı 40 yaşındaki M.D., 41 yaşındaki Y.V. ve bekçilik yapan 69 yaşındaki A.A. da sevk edildikleri nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı.



Zanlılar, mahkemede verdikleri ifadede suçlamaları kabul etmezken diğer iki çocuğu da yurda verildiği belirlenen anne F.B., yanında çalıştığını söylediği Y.V.'nin hasta olan annesine de baktığını, birlikte yaşadığı kendi kızının kanepeden düştüğünü, makatındaki çiziğin böcek ısırması sonucu olduğunu söylemişti.


Tutuklanıp cezaevine konulan 3 erkekten alınan sperm örnekleri de İzmir Adli Tıp Kurumu'na gönderilirken, burada karşılaştırma yapılacağı bildirildi. Bu arada Adli Tıp Kurumu'nun olayın vahametini göz önüne alıp bu soruşturmaya öncelik verdiği, sonucun bir hafta içinde alınacağı kaydedildi.



5 GÜN YOĞUN TEDAVİ



Biyolojik babası belli olmayan, erken doğumla dünyaya geldiği belirlenen N.N.B., bugün sabah saatlerinde, 5 gündür tedavi gördüğü hastaneden taburcu edildi. N.N.B.'nin tedavisini üstlenen doktorlar, küçük kızın psikolojik desteğe uzun süre ihtiyaç duyacağını, olay öncesinde yürüyebildiği halde, şu an travmaya ve korkuya bağlı olarak yürüyemediğini belirtti. N.N.B.'ye ayrıca yetersiz beslenmeye bağlı olarak kansızlık teşhisi de konulduğu belirtildi.



DEVLET SAHİP ÇIKTI



Hastanedeki işlemlerinin ardından N.N.B., Jandarma Çocuk Merkezi'ndeki askerler tarafından alınıp Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı Karşıyaka Çocuk Yuvası'na yerleştirildi. 0- 6 yaş grubu, 70 kapasiteli 62 çocuğun barındığı yurda yerleştirilen minik N.N.B., görevliler tarafından yıkanıp karnı doyurulduktan sonra uyutuldu. Yeni yuvasında yeni bir yaşama adım atan N.N.B.'ye kaldığı yurtta, psikolojik destek verileceği, tedavisinin burada da devam edileceği vurgulandı.



VELAYETİ ALINACAK



Devletin sahip çıktığı N.N.B.'nin Karşıyaka Çocuk Yuvası'na yerleştirildiğini belirten Sosyal Hizmetler İl Müdürü Zekeriya Ertaş, bebeğin velayetinin annesinden alınması için çalışma başlattıklarını söyledi. N.B.B:'nin yuvada şefkatle bakılacağını belirten Ertaş, şunları söyledi:



“N.B.B.'nin iki kardeşi de devlet korumasında, 2002 doğumlu ağabeyi B. de aynı yuvada. 1997 doğumlu T. ise Hatay 80'inci Yıl Çocuk Yuvası'nda kalıyor. Anne ya da babası tarafından istismara uğramış çocukların anne babalarında olan velayetleri sonlandırılabiliniyor, yani anne babalık haklarının ellerinden alınabiliyor. Bu 3 kardeşin de velayetlerinin anneden alınması için gerekli çalışmaları başlattık. Velayetin iptali ancak mahkeme kararıyla mümkün. Sosyal hizmetler olarak inceleme yapacağız, sosyal hizmetler uzmanın vereceği raporlar doğrultusunda eğer öyle bir şey gerekiyorsa mahkemeye annenin velayetinin iptali davası açacağız. O dava sonucunda mahkemenin takdiri neyse ona göre çalışmaları devam ettireceğiz.”

14 Mart 2010 Pazar

HERŞEY AKIP GİDİYOR

Su akar, hayat akar, zaman akar...

Yollar akar gider, yıllar akar gider...

Küçükler büyük olur, büyükler küçülür yıllar akıp gittikçe...

Geriye kalan bir tutam ak saç, derisi çatlak buruşuk bir yüz, anılarla dopdolu bir yorgun yürekmis meğer...

Yollarin vardığı son nokta bir avuç kara toprakmis meğer...

Akıp giden zaman değil, bizmisiz meğer...

Hayatın içinde farkında olmaksızın akıp gitmişiz meğer..,

Ne bacı kardeş, ne ana baba, ne eş çocuk, ne de yıllanmış arkadaşlar...

Hepside birer kibrit alevi gibi ısıtan yalancı şöminelermis meğer.

Insan yalnız doğar, yalnız büyür, ve yalnızlığı iliklerine kadar hissederek yapayalnız ölürmüş meğer...

HAYATIN İÇİNDEN BİR YAPRAK

Markete gidersin,
Reyonları gezersin bir bir,
Meyvenin sebzenin en iyisini en güzelini seçersin.
Sonra ellerinde poşetlerle kasadan ayrılıp dışarı çıkarsın.
Birde bakarsın ki orada, çöplerin arasında birisi de meyve sebze seçiyordur.
O da tıpkı senin gibi en iyilerini en güzellerini seçmeye çalışıyordur çöplerin çürüklerin arasından. Aranızda bu yönden pek bir fark yoktur aslında.
Ikinizde iyisini güzelini seçiyorsunuz sonuçta. Ama o yaşamaya çalışıyor. Sizse keyfe keder yaşıyorsunuz. Hayatta herşeyin bir artı birde eksi yönü varya aynen ışte öyledir bu durumda. Siz artı kutup o ise eksi kutup. Siz hayata artı iki başlamışken o hayata eksi beş ile gözlerini açmıştır kimbilir. Siz artılara artılar katmaya uğraşırken, o eksileri sıfırlama peşindedir. Neylersin hayattır ışte bunun adı. Ne dersen de boştur. Kimine göre kaderdir bu, kimine göre ise sonsuz keder...

BİR DERİN YALNIZLIK

Bir derin yalnızlıktır bu ömür,
Böyle gelir böyle geçer her daim,
Sen zannetki değişir bu kader,
Ne kader değişir ne keder,
Böyle geçer böyle gider bu ömür
Sadece zaman akar gider sessizce...
Bir o kadar umarsız ve bir o kadar aldırmadan...
Zaman akar gider sessizce...
Hayat dediğin nedirki zaten
Tıpkı şairin dediği gibi belkide
Ölüm dediğin nedirki
Uyudun uyanamadin olacak.
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali musalla taşında...
Tahta ata bindinmi bir kere
Mezarlıktır son durak artık...
Beyhude bir noktadan sonra tüm düşünceler,
Ölümden öte köy yok...
Ölüme dair diyecek söz çok
Ama aslında ölüme dair diyecek hiçbir söz de yok...

ÖLÜME DAİR...

Mutlu güzel günler bir anda kabusa döner,
Bir hastane odasında bir fener söner,
Yıkılır gider,yıkılmaz denen koskoca yürekler dolu evler,
Bir mezartaşı, birkaç albüm resim,
Ve kırık dökük anılar kalır geriye...
Böyledir yaşama dedikleri.
Bir göz açıp kapamaktır ömür dedikleri...
İki kapılı bir han misali,
İşte o hayat dedikleri...

9 Şubat 2010 Salı

ÖMÜR DEDİĞİN...

























































Hayat koşturmacası, bitmek bilmeyen istekler, her gün daha fazlasını beklediğimiz başarı, para, mutluluk...Yaşamından sürekli şikayet eden, halinden hayatından memnun olmayan insanlara bu haberi mutlaka okumalarını öneriyoruz. 11 yaşında kalbi delik bir çocuk, bedensel engelli annesine bakıyor, üstelik kendisi de bakıma muhtaçken...Küçük Yaşar'a bir şey olsa annesine kim bakacak. Yaşar hastalansa Yaşar'a kim bakacak. İşte sürekli şikayet edenlere ibret olacak bir haber...

KONYA’da doğuştan 2 kolunu da kullanamayan ve 2 yıl önce eşinden boşanan 55 yaşındaki Fatma Esen’e, 11 yaşındaki ilköğretim 2’nci sınıf öğrencisi oğlu Yaşar Ali Muhammed Ak bakıyor. Doğuştan kalbi delik olan ve halen tedavisi devam eden Yaşar, evde yemek yapıp, annesine yediriyor, annesinin günlük ihtiyaçlarını karşılıyor ve evin temizliği yapıyor.

Merkez Selçuklu İlçesi Yeni Selçuk Mahallesi’nde yaşayan ve doğuştan kalbi delik olan Yaşar Ali Muhammed Ak’ı, ailesi okula geç kayıt ettirdi. Bu nedenle şu an Ahmet Perihan İlköğretim Okulu 2’nci sınıfta okuyan Yaşar, 2 yıl önce annesi ile babasının boşanması üzerine engelli annesinin bakımını da üstlendi. Hastalığıyla uğraşmanın yanı sıra evde yemek yapıp annesine yediren, annesinin günlük ihtiyaçlarını karşılamasında yardımcı olan Yaşar, evin alışverişini ve temizliğini de yapıyor. Annesinin durumuna çok üzüldüğünü ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığını belirten Yaşar, “Ancak benim de hastalığımdan dolayı da zaman zaman nefesim kesiliyor, yürürken çok yoruluyorum” dedi.
Boşandığı Eşi Mehmet Ali Ak’ın da doğuştan sağır ve dilsiz olduğunu anlatan anne Fatma Esen de şunları söyledi:
“Boşanmadan önce eşim bana bakıyordu. Yemek yedirip, günlük ihtiyaçlarımı karşımamda yardımcı oluyordu. Fakat boşandıktan sonra son iki yıldır oğlum bana bakıyor. Bana kahvaltı ve yemek hazırlıyor. Yediriyor, içiriyor. Evin temizliği ile ilgileniyor. Oğlumun tedavisini sürdürüyor. Aylık 500 TL özürlü maaşı alıyorum. Onunla geçimimizi sağlıyoruz.”


vesselam Emel Taşçıoğlu'nun bir türküsünde de söylediği gibi;
"Harcanıp gidiyor ömür dediğin..."

4 Şubat 2010 Perşembe

ZAMANIN BİRİNDE...

Vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı vardı. Uzun saçlı bir delikanlı ona âşık oldu. Geceleri hasretiyle ah ediyor, gündüzleri sarayın kapısını gözlüyor, o nereye giderse atının ardından sürüklenip gidiyor, koşuyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar akıtıyordu. Bu yüzden sultanın çavuşlarından durmadan eziyet görüyor, dayak yiyor, ama bir kerecik olsun feryad etmiyor, ah demiyordu. Halk bu olup biteni gördükçe kah delikanlıyı ayıplıyorlar, kah sultanın insafsızlığına söyleniyorlardı. İçlerinden bir tanesi bile delikanlıyı kıza layık görmüş değildi. Nihayet kız, babasına,

-Bu bela niceye dek sürecek, dedi; beni bu halden kurtar, artık utanıyorum.

Sultan bunun üzerine o delikanlının tutulup derhal şehir meydanına getirilmesini, orada saçlarından bir atın ayağına bağlanıp bedeni paramparça olana dek sürükletilmesini ferman etti. Halk, yürekleri parçalanarak meydana toplandılar, göz yaşları toprağı kızıl güllere benzetmekteydi. Ve nihayet sultan da kızı uğrunda can feda edecek olanın halini görmek istiyordu. Herkes hazır olunca bir asker, delikanlının saçlarından tutup hazırlanan atın ayağına bağlamak üzere sürüklerken aniden kurtuldu ve padişahın huzuruna koşup eteğine yapıştı:

-Ey âleme adalet veren sultan, dedi; senden bir dileğim var, bir parçacık beni dinle!...

Sultan hışımla karşılık gösterdi:

-Canını bağışlamamı istiyorsan, nafile; şu anda seni öldürtmekten daha önemli bir arzum yok. Saçımdan sürükletme, bir anda öldürecek bir yol tut diyeceksen, ahdettim, senin kanını at nallarına çiğneteceğim. Bir zaman için bana aman ver diyeceksen, bu da mümkün değil, çünkü toplanan halka karşı küçük düşmüş olurum. Yok kızımla birkaç dakika olsun yalnız kalayım diyeceksen, onun bir tek tel saçını bile sana reva görmem, artık onun yüzünü göremeyeceksin.

-Hayır, ey her yaptığını güzel yapan sultan, dedi delikanlı, canımı bağışlamanızı istemiyorum sizden. Hiçbir an mühlet de dilenmiyorum hatta. Kızınızı bana göstermeyeceklerini de artık biliyorum. Atların ayağı altında sürüklenme konusuna gelince, buna da itirazım yok. Benim sizden isteğim tamamen başka.

-Söyle o vakit nedir dileğin?

-Elbette bugün beni öldürecek, at nalları altında hor ve hakir bir halde kanımı toprağa karıştıracaksın. Dileğim o ki beni onun atının ayağına bağlayıp sürüklet. Çünkü ben o ay yüzlünün yolunda ölünce ancak diri olabilirim.

Sultan, onu bağışladı ve kızıyla evlendirip ölü gönlüne can verdi.

YAŞAMDAN NOTLAR




















Yer: Çin'de bir şehir.
Küçük çocuk henüz 2 yaşında. Anne babası talihsiz yavruyu her gün zincire vuruyorlar. Çin'de bir anne baba işe gitmeden önce henüz 2 yaşında olan küçük oğullarını bir sokak lambasının direğine zincirliyorlar. Geçim sıkıntısı çeken ailede, baba korsan çekçek şoförlüğü yaparken, engelli anne sokakta çöp toplayarak hayatta kalmaya çalışıyor. İki yaşındaki çocuklarını ise bırakacakları uygun bir yer olmadığı için sokak ortasında bir lambanın direğine zincirliyorlar. Çin'de çocukların zincirlenmesi yasak olduğundan anne ve baba hakkında soruşturma başlatıldı. Çocuğun ebeveynlerden alınması bile söz konusu. Baba Chen Chuanliu ise kendini şöyle savunuyor: "Çin'in başka bir eyaletinden göçmen işçi olarak Liangxiang'a geldim. Geçtiğimiz ay 4 yaşındaki kızım çalındı. Oğlumu da kaybetmek istemiyorum. Çözümü onu zincirlemekte buldum" dedi.
Bunu gördükten sonra yaşadığımız her güzel şeye ayrıyeten şükür etmek lazım diye düşünüyorum.
Hayat heryerde aynı...
Farklı olan ise aynı hayatın içerisinde farklı yaşamlarda olan insanlar sanırım.
Kader dedikleri bu olsa gerektir...

29 Ocak 2010 Cuma

ANKARA'DA KAR

















Son yıllarda peçesinin altından yüzünü bir gösterip bir saklayan nazlı bir sevgili gibi oldu Ankara'da kar. Umarım bizden sonraki nesiller hasret kalmaz diyelim.