20 Aralık 2007 Perşembe

AŞKA DAİR...

Yıllardan beridir süregelen bir tanımlayabilme çabası…
Girift bir hal alan sevdanın kordan kıvrımları…
Sevmeler ne hoştur da kimse anlamaz sonrasında yaşanan sancıları…
Her aşk bir bilmecedir, bir muamma…
Çözen anlatamaz nerden girdiğini bu labirente…

BİR SÖZ, BİN DÜŞÜNCE; BİR OLGUNLUK, BİN TECRÜBE

ALTIN NE OLUYOR,
CAN NE OLUYOR,
İNCİ MERCAN DA NEDİR?
BİR SEVGİYE HARCANMADIKTAN,
BİR SEVGİLİYE FEDA EDİLMEDİKTEN SONRA…


demiş Hz. MEVLANA. ne güzel demiş. Ne güzel özetlemiş. Ben faniye de bu güzel derin demleri anıp anıp düşünmek kalır.
Düşünmek güzel şey...
Düşünmek ne güzel şey...
İnsan, insan olduğunun farkına varıyor...
Düşünmek...
Düşünmek...

BİR SÖZ...

"İç  bade güzel sev var ise akl-ü suurun
Dünyâ var imiş yâ ki yok olmuş ne umurun..."






demiş Ziya Paşa vakti zamanında. Kimbilir belki kafayı güzelce çektiği bir gecenin deminin en koyu yerinde demiştir. Belkide bir umutsuzlık anının en koyu kıvamında iken.
Kimbilir...



 

5 Kasım 2007 Pazartesi

ÖLÜM ARDIMA DÜŞÜPTE YORULMA...

Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac oğlan der ki derdim pek beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman da gene gel .....


Yıllar varki Musa Eroğlu yorumunu zevkle dinlediğim bir Karacaoğlan şiiridir.Kuzey Rüzgarı dizisine denk gelmiştim geçenlerde. Ve çalan parça bu idi. Biryerlerden tanıyorum ben bunu dedim ama kendi kendime. Sonradan kafamda şimşekler çaktı. Ve bir o kadar zevkle yeniden dinledim ilerleyen günlerde. Enstrümanların cilvesindenmidir bilinmez bu yeni yorumuyla da parça çok hoşuma gitti. Parçanın download linkinden ziyadesiyle sözlerini bloguma eklemek istedim.Herhalukarda download linkinden daha önemlidir kanısındayım bu sözler... Saygıyla...

10 Ekim 2007 Çarşamba

HATIRLATMA

*** Site yayında değilse yada yüklenmesi zaman alıyorsa yedek server olarak http://matrixx.uni.cc adresindende siteye ulaşabilirsiniz.

*** Uzun zamandır güncellemesini yapamadığım http://dertlidolap.blogspot.com sitesi yakında yeni güncellemelerle yola devam edecek. İzlemede kalın... Saygıyla...

9 Ekim 2007 Salı

ANLAYABİLME SANATI





























Görünen her bir olay, durum yada nesnenin birde görünenden farklı boyutu vardır. Arkadan bakarsın , kişi uzun saçlıdır diye bayan zannedersin. Önden bakınca erkek olduğunu anlarsın. Uzaktan görünüşü Forda benzeyen bir arabaya yaklaşınca anlarsın aslında Ford değilde Opel olduğunu...
Baktığını görebilmek, gördüğünü anlayabilmek, anladığını ise yorumlayabilmektir aslında "Bakmak" dedikleri şey. Ve gördüğü şeyi birçok farklı açıdan bakarak yeniden yorumlamaktır aslında "Bakmak"
Öyle kolay şey değildir bakmak...
Atlar da bakarlar; yanları görmelerini engelleyen at gözlükleri sayesinde dimdirekt olarak önlerine!
Mademki insanız, mademki düşünüyoruz. İşte o noktadadır bakış açısındaki farkımız.

"ANCAK FİKİRDİR VARLIĞIN,
GERİ ET VE KEMİKTİR BİR YIĞIN ANCAK..."

Hz. MEVLANA

3 Ekim 2007 Çarşamba

................-IV

Söz gümüşse sükut altındır derler.
Artık gönül susmak istiyor bir ömür boyu. Sessiz çığlıklarım oldu hayata karşı. İçten içe hep bağırdım. Asla duyulmadı sesim derinliklerde, derinlerde gömülü kaldı çığlığım...
Artık bağırmak da istemiyorum. Can yakıcı olmak da istemiyorum. Yeterki üzülmesin sevdeiklerim, benim yüzümden...
Yeterki can acıtmayayım artık. Yüzüme karşı silah sıkanlara bile gül atabileyim...
Ama herşeyden önce Ey Yüce Allahım; en sevdiğimi artık üzmeyeyim. Ne olur...
Ne olur...

PİŞMANLIKLAR-III

Artık pişmanlığa dair yazı yazmak istemiyorum. Amma velakin gel görki pişmanlıklar bırakmıyor yakamı. En sevdiğimin canını acıtmaktan geri kalmıyorum.
Hemde ne acıtmak...
Yerin dibine batsaydım da keşke o anları yaşamasaydık...
Üzerimden kamyonlar geçseydi, etlerim lime lime dağılsaydı yeryüzüne de keşke o anları yaşamasaydık...
Keşkelerim çoğaldı ama ne fayda...
Akılsız kafa başa belaymış...
Yaşamak bile istemiyorum...
Sevdiğimin daha iyi olacağından emin olabilseydim bir saniye düşünmez keserdim kendimi , kendime hiç acımadan...
YaRabbim beni bildiğin gibi yap.
YaRabbim beni böcek gibi ez nurunla.
Yüce Allah beni bildiği gibi yapsın.
Amin...

18 Eylül 2007 Salı

HOŞGELDİN RAMAZAN...
















Ve on bir ayın sultanı artık yeniden aramızda.
Hoşgeldin ya ey şehr-i Ramazan. Hiç gitme aramızdan ey Ramazan. Sen geldiğinde güzel yurdumun insanları bambaşka oluyor.
Sen geldiğinde sebze meyve fiyatları tırmanıyor.
Sen geldiğinde herbirşeyin fiyatı ikiye bazen üçe katlanıyor.
Sen geldiğinde camiler doluyor. Eller Semaya uzanıyor.
Sen geldiğinde gönüller yumuşuyor. İnsanlar "insan" olduklarını hatırlıyor.
Sen geldiğinde günahlara mağfiret oluyor. Sevaplar katlanıyor.
Sen geldiğinde gönüllerdeki iman ateşi yeniden tutuşup coşuyor.
Sen geldiğinde yoksullara yardım eli daha bir gönülden uzanıyor.
Sen geldiğinde açlar doyuyor, Garipler nefes alıyor.
Sen geldiğinde dünya bir başka, memleketim bambaşka oluyor.
Oysa sen gittiğinde sanki büyü bozuluyor. Herkes bambaşka bir rüyadan uyanmış gibi davranıyor.
Saat 12de sihirin bozulupta at arabasının balkabağına dönmesi gibi...
Ne olur Hiç gitme Ey Ramazan!
Ne memleketimden , ne yüreğimden...

31 Ağustos 2007 Cuma

CUMHURBAŞKANI





















Aslında siyaseti pek sevdiğim söylenemez ama son günlerdeki siyasal gelişmelere ne kadar da olsa kayıtsız kalamıyorum. Eski Dışişleri Bakanı , Yeni Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül beyefendiden bahsediyorum. Umarım ülkemiz için hayırlı olur. Ve artık dileğimiz istikrarlı ve mutlu bir ülke olma yolunda ilerlemek yönünde olacaktır...

BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA...

Eskiden yani biz çocukken herşey ya çok güzeldi yada bu durum bana zihnimin bir kandırmacası olarak aksediyor. Eskiden , hani biz çocukken, yani minicikken, yani minicik beynimiz sadece güzel düşüncelerle yoğrulmuşken, yani kötülükleri henüz bilmezken ; dünya nasıl da güzeldi. Ya şimdi?!.....



(İlerleyen günlerde bu muhabbete döneceğim. Uzun uzadıya sürsede asla bitmeyecek bir sohbet çünkü , kanımca...)

22 Ağustos 2007 Çarşamba

YAŞAMIN AYAK İZLERİ

Zaman ne çabuk geçiyor. Bir bakıyoruz geriye dönüpte , ilerlediğimiz yollar bize çok uzak oluyor sanki. Çocukken zaman daha yavaş akıyordu sanki. Ne zaman gün ilerledi ve büyüdük. İşte o zaman , zaman dedikleri şey elimizle tutamayacağımız kadar hızlı akmaya başladı. Belki biz büyüdük. Belki hayat değişti. Ama bilindiği kesin olan birşey var.
Bu zaman; o zamanlara hiç benzemiyor...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

HEY GİDİ KOCA DÜNYA

İlk emeklemeler...
İlk adım atış...
Biryerlere tutunarak ilk ayağa kalkış...
İlk tökezlemeler...
ve ilk düşüş...
Yeniden ayağa kalkma çabası...
Bir daha düşmek...
Bir daha ayağa kalkmak istemek...
Ve bir kez daha düşüş...
Sonunda ayakta durmayı öğrenebilmek...
.....................................................................
Bir adım ileri atmadan evvel "düşerim" diye korkmak...
"Ya düşersem" düşüncesine yenik düşmeden bir adım ileri atmak...
Ve nitekim sendelemek...
Dengeyi sağladıktan sonra bir ikinci adımı atabilmek...
Ve artık işte bunun adı yürümektir; yürümek...
Artık istersen koşabilirsin de sekebilirsin de, bacaklarına dair herşeyi yapabilirsin demektir bunun türkçesi...
Çünkü sen artık yürümeyi biliyorsundur. Tüm bunlara da yürümeyi bildiğin için sahip olabilirsin demektir.
....................................................................
Düşmekten korkanlar hiçbir zaman koşmanın zevkine varamazlar.
Her güzel şey zorlukların arkasına gizlenmiştir sanki...
Tıpkı gülün dikenlerin arasında bitmesi gibi.
İncir meyvesi gibi yada.
Dallarına yapraklarına teniniz değerse kaşınmaktan ölürsünüz.
Ama incirin o güzel meyvesine ulaşırsanız da yemeye doymasınız.
Hayat da sanki bir nevi böyle.
Uzun doruklarına tırmanmadan hayatın; düz ovalarında gezemiyorsunuz.
Zorlu dağları aşmadan enginlerde konaklatmıyor hayat ; insanı.
Nice zorluklar görüyor yaşıyoruz insan olarak.
Elde kalan nedir peki?
Şairin dediği gibi belkide ;
"Baki kalan bu kubbede, bir hoş sada imiş"
Hey gidi koca dünya...
Sen ne değişik bir şeysindir ki alemde.
Kimseye yar olmaz, kimseye sadık kalmazsın.
Yunus'un da dediği gibi
"Bu dünyaya gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
........................................."
Hey gidi koca dünya
Senin telaşene dalınca insan neleri unutmuyorki,
Senin içinde kaybolunca insana neler olmuyorki...
Ama gel görki ne zaman ecel geliyor kapıya
İşte o zaman anlıyoruz hepimiz o acı gerçeği:
"Hey gidi koca dünya
Hey gidi yalan dünya"
.........................................
Bu yalan alemin içinde,
Bu sınav dünyasında
Esas olan , hakikat kokan tek şey sensin ey sevdiğim...
Sen kokuyor her yan, bahar bahçe seninle güzel...
Sen varsan anlam kazanıyor her bir nesne...
Senin ile dünya güzel oluyor.
Senin ile anlamlara garkoluyor hayatın her bir satırı...
Güzellikler , varolan her güzel nesne , varlık
Sanki içinde senden bir şey taşıyor.
Baktığım, gördüğüm , yaşadığım
Herşeyde senin adınla senin düşüncenle başlıyorum.
Gittiğim yollarda ayak izini görüyorum.
Tenim teninden biraz uzak olsa canım acıyor.
Bebeklerin anasına muhtacıyeti gibi bende sana muhtacım sevdiğim...
Bir an elin elimden uzaklaşsa canım yanıyor.
Gözlerim gözlerine değmese bir an; o günüm cehennem oluyor.
Seninle ağlıyor, seninle gülüyor, seninle yiyor, seninle içiyor, seninle acıkıyor , seninle susuyorum...
Gülüşüm sende saklı kalmış...
Ağlayan gözlerin yine sende...
İçim biraz ağlamaklı olsa tesellim yine sensin.
Gülüşüm yine seninle olmuş.
Bir parça sevincim olsa da gülesim gelse içimden ;
Gözlerim heryerde seni arıyor. Seninle gülsem diyorum da başka şey istemiyorum.
Elime bir parça ekmek alsam; yüreğim seni arıyor.
Yarısını bölsemde birlikte boğazımızdan geçse istiyorum.
ayağına bir parça diken batsa benim yüreğim yanıyor,
Ona değilde bana batsaydı diye içim ağlıyor...
Gözünde bir damla yaş görsem içimde seller akıyor; o değilde ben ağlasaydım diyorum...
Yaşattığımn kötü anlar geliyor gözlerimin önüne sürekli...
Fİlm şeridi gbi sanki...
Fİlmi başa alıp alıp izliyorum...
Keşke o anları yaşatmasaydım da yerin dibine girip kahrolsaydım diyorum...
Keşke...

20 Temmuz 2007 Cuma

HAYATIN ACIMASIZ YÖNLERİ

Hayatın öyle acımasız yönleri vardır ya, inanmak istemeyiz bazen. Ya da kendi ömrümüze yakıştıramayız bunları. "Hiç olurmu canım öyle şey" deriz. Sanırızki tüm güzellikler bizim içindir. Ama atladığımız birkaç nokta vardır hayata , yaşama dair. Biz her zaman hayata dair planlar yaparız. Ama hayat da bize dair planlar yapar. Acımasız dünya dedikleri budur belkide. Geç anlaşılan bir diğer olgu ise hayatta hiçbir zaman hiçbirşeyin dört dörtlük olmadığıdır. Yazıkki hayatta hangi birşey dört dörtlükki? Hepimiz öyle yada böyle fani bir hayatı sürüp gidiyoruz. Eskilerin tabiri ile 3 günlük dünyaya misafirliğimiz sürüp gidiyor. Ama gel görki herkes o 3 günlük dünyayı aynı mantıkla görmediğinden savaşlar, şiddet dolu olaylar cereyan ediyor.
Netice olarak herkes kaderini yaşayıp gidiyor. Öyle yada böyle...
Mutlu yada mutsuz...
Aç yada susuz...
Bir şekilde bitecek değilmi bu ömür.
Öyle yada böyle...
Toprağın altına gireceğiz...

1 Temmuz 2007 Pazar

OLSAYDIM

Seni çok özledim
Gece gözlüm benim
Gemilere bin gel yine gidersin
Sonbahar rüzgarı
Kırarken dalları
Ayrı düşen yaprak
Yaşar mı söyle

Olsaydım olsaydım
Ben yağmur olsaydım
Düşseydim bulutlardan
Kirpikte dursaydım

Unutuldum mu ben
Unutuldum mu ben
Seviyorsan bulutları tut gel
Yine gidersin

Unutuldum mu ben
Unutuldum mu ben
Seviyorsan denizleri geç gel
Yine gidersin

PİŞMANLIKLAR - III

Bazen insan zamanı geriye döndürebilmeyi o kadar çok istiyorki... Tıpkı benim birçok zamanlar bunu dilemem gibi. İnsan garip bir mahluk. Ne çok hata yapıyoruz biz insanoğlu. Benim gibileri ise bu hataları daha çok yapıyor. İki şeyi tutmak ne mümkündürki. Ağızdan çıkan söz ile namludan çıkan kurşun...Hangisi çok can yakarki ? Sanırım ilki daha çok can acıtır. Ağızdan çıkan söz. Yunus'un da dediği gibi değilmi ama "Söz ola kese savaşı, Söz olan kestire başı"

Ya da daha nicelerinin dediği gibi....

Dil yarası, dil yarası, Dil yarası.....

En acı yara imiş...

Dudaktan kalbe bir yol varki sevgi ve şevkattenmiş...

.....................................................

Keşkelerimin sayısı gittikçe arttı bu son zamanlarda...

Canım çok yanıyor. Boşvermişim bir kenara atmışım canımın acısını da...

Bir tek sevdiğimin canının yanmasına boşveremiyorum...

Bir tek o gülen gözlerde yaş görmeye dayanamıyorum...

Ya yinede en çok benim yüzümden o gözlerde yaşlar peyda oluyor...

Keşke zamanı geri alabilseydimde tüm pişmanlıklarımı bir anda silebilseydim....

Keşke canını acıtmasaydım bu denli hoyratca...

Keşke seni sevgilerle boğsaydımda başka duyguları yaşatmasaydım...

Keşke sana gerçekten adam gibi bir seven olabilseydim...

Babam ve Oğlum filminde Sadık'ın babasının dramı geliyor gözlerimin önüne. Sadık'ın ölüm haberi alınıpta hastaneden köye dönerlerken Baba arabayı durduruyor. İniyor aşağıya. Babadır ya o yüreği yanmazmı hiç.

Acımazmı canı ta en derinden...

"Lal olaydı dilim. Sussaydım da demeseydim. Gitme Sadık deseydim. Ayaklarına kapansaydım. Gitme Sadık. Getmeeee... Benim Yüzümden..."

Acılı baba üstünü başını parçalar. Nedenmi? Pişmanlıklarının verdiği her türlü can acısından...

Belki türlü acıların bileşkesinden...

Ama en çok da sevdiğine çektirdiği acılardan dolayı canı acıyordur. Kimbilir...

Tıpkı benim gibi...

13 Mayıs 2007 Pazar

HASRET BİTİYOR

Ve uzun zamandır beklenen gün geliyor sevdiğim. Kavuşacağız canımın içi, gözümün nuru. Sen orada ben burada ayrı geçen günlerimizin aylarımızın acısını diliyorumki bir çırpıda çıkaracağız canım kuzucuğum benim. Bir gün bu hasretlerimiz de yalan olacak. Baki kalacak olan tek şey sevgimiz. Biz ona sahip çıktığımız sürece. Seni çok seviyorum kadınım...

Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düze indi şimdi gönlüm

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm

Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrı kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm

Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğundan öldü gönlüm

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm

Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm
Yokluğundan öldü gönlüm
Yokluğundan öldü gönlüm
............................................

6 Mayıs 2007 Pazar

SEVGİ NE DEMEKTİ?




















SAHİLLERE ADINI YAZMAK.. KADERİNİ DENİZ DALGALARINA BIRAKMAK... SEVGİNİN GÖSTERİSİNİ ŞEMATIK SEKİLLERDE İFADE ETMEK DE DEĞİLDİ....














HERGÜN GECECEĞİNİ BİLDİĞİN SOKAK DUVARLARINA BİR CESARET GÖSTERGESİ OLARAK YAZMAK.. ... SEVGİNİ O PİS DUVARLARA YANSITMAKTA DEĞİLDİ....














BİR ANDA SİLEBİLECEĞİN.. ÜSTÜNÜ KARALAYABİLECEĞİN.. YIRTIP ATABİLECEĞİN.. SONUNU YA SİLGİ PARÇALARIN İÇİNDE KAYBOLMUŞ.. YADA ÇÖP KUTUSUNUN EN PİS YERİNE ATABİLECEĞİN KAĞIT PARÇALARINA DA YAZMAK DEĞİLDİ...





















BEN SENİ SEVDİM DEMEK HİÇ DEĞİLDİ SEVGİNİN İSPATI.. KURT KUZUYU KANDIRMAK İÇİN EN TATLI DİLİNİ KULLANMADIMI.. TILKININ TATLI SÖZLERİ CIVCİVE ANNESİNİN SERT GAGASINDAN DAHA TATLI GELMEMİŞMİYDİ?? SONLARI MUTLUMU BİTTİ.... ?????















SEVGİ ANLIK GÜZELLİKLERİ.. ANLIK HEVESLER UĞRUNA YASAMAK DE DEĞİLDİ....

















SEVGİ BİR ÖMÜR BOYU EN GÜZEL ANLARI BERABER YASAMA İSTEĞİYDİ...




















SEVGİ BERABER GÜLEBİLMEKTİ.. BERABERKEN EĞLENEBİLMEK... BERABERKEN MUTLU OLMAKTI....














SEVGİ ONUN İÇİN DEĞİŞMEKTİ... ONA GÜVENDE OLDUĞU HİSSİNİ VERMEKTİ.. ONUN İÇİN BİR BÜTÜN OLMAKTI.......




















SEVGİ SONUNA KADAR ONA SAHİP ÇIKMAKTI... ONU KORUMAKTI... KUCAKLAMAKTI...


















SEVGİ ZORLUKLARI BERABER YASAMAKTI... BERABER SAVASMAKTI... SEVGİ DESTEK OLMAKTI...

















SEVGİ PAYLAŞMAKTI...















SEVGİ PAYLAŞMAKTI. ACISIYLA TATLISIYLA BU HAYATI OMUZLAMAKTI. DESTEK OLMAKTI.
SEVGİ EMEK DEMEKTİ.
SEVGİ YÜREKTEN KOPAN BİR İNCE SIZI DEMEKTİ.
SENİ SEVİYORUM KADINIM...

29 Nisan 2007 Pazar

NEYİ ARIYORSAN SEN O'SUNDUR...

Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık...
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sü­rükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslın­da, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız; o yüzden bulduklarımız, benzerlerimizdir.
Resimlerini yanyana koyun sevdiklerini­zin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Ta Berzah aleminde iken arkadaş olduğunuz ruhlardır aslında onlar. Dünyada belkide bir ömür boyunca işte o Berzah alemindeki arkadaşınızı arar durursunuz. Kimimiz benim gibi o arkadaşını bulur ve mutlu olur. Kimimiz ise bu arayış içinde feda olup hayatın külleri arasında savrulup gideriz. Kadir Mevla bulmayı nasip etti ise elden gelen yoktur. Eninde sonunda bulursunuz. Ama Kadir Mevlam nasip etmedi ise elden yine bir şey gelmez. Kuluz beşeriz. Bize düşen boyun eğmek , tevekkül etmek, şükür etmek ve en önemlisi de bu dünyanın aslında kocaman bir kandırmaca ve sınav olduğunu bilebilmek. İşte bu nedenle sevdiğim ben seninle öteki dünyayı arzuluyorum. bu sınav dünyasından gittikten sonra bile senden asla ayrılmamak istiyorum kadınım, hanımım. Dilerim Yüce Allah orda da bizi asla ayırmaz. Seni çok seviyorum kadınım. Seni çok seviyorum Boncuk gözlü Prensesim...

SEVGİLİM, KADINIM İÇİN BEBİŞ RESİMLERİ









































































Biricik kadınım, hayatımın anlamı dilerimki bir gün şirin , dünyalar tatlısı, güzeller güzeli ama herşeyden önemlisi tıpkı annesi gibi bir bebek bize de nasip eder Yüce Allah.

Sen gibi bakan,
Sen gibi kokan,
Sen gibi gülen,
Sen gibi ağlayan,
Sen gibi gıcıklaşan,
Sen gibi keçi olan,
Herşeyiyle senden bir parça olan,
Ona baktığımda seni görüyormuşum gibi olduğum,
Sen gibi bir bebek...
Sen gibi yüreği olan bir bebek...

SEN OLMAK GÜZEL ŞEYDİR SEVGİLİM...
SENİ HİÇBİRŞEY İÇİN DEĞİL, SENİ SEN OLDUĞUN İÇİN SEVİYORUM KADINIM...

EVLİLİK VE AŞKA DAİR...

Can Dündar' ait olduğunu sandığım Evlilik ve Aşka Dair güzel bir power point sunumunu paylaşmak istedim. Oldukça reel bir bakış açısıyla çok güzel açıklamış olayı.
Zevkle izlemen dileğimle... Sevdamız daim olsun kadınım. Seni çok seviyorum...
(download için aşağıdaki yazıyı tıklayınız)

EVLİLİK VE AŞK

28 Nisan 2007 Cumartesi

SİNİRLENİNCE OKUMAK LAZIM :)

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde
elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş.

Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu
hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir
şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp
gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, "Babacığım, kamyonuna
zarar verdiğim için çok üzgünüm." demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: "Parmaklarım ne zaman
yeniden çıkacak?" Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş...

Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın. Çok
sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar
onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle
performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve
düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve
düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin...

SEVDALIMA... KADINIMA...

Bin ömrüm olsa hepsini sana versem.
Bin canım olsa hepsini sana feda etsem.
Bin yüreğim olsa hepsiylede seni sevsem.
Bin kere doğsam Bin kere sana aşık olsam
Bin kere ölüp binkere mahşere varsam
Allaha yalvarsam,
"mahşerde beni ondan ayırma" diye ağlasam
Bin kere af dilesem Yaradandan
Bin kere seni bana bağışlasa
Bin kere aşık olsam
Bin kere yoluna köle olsam
Bin kere can versem
Bin kere yüreğinde hayat bulsam
Bilmem ben sana sevdamı nasıl anlatsam...
.............

21 Nisan 2007 Cumartesi

ASKER YOLU...

Karlı Dağlar Karanlığın Kalktı Mı Oy Oy
Kahpe Felek Ayrılığın Vakti Mi
Karlı Dağlar Ne Olur Ne Olur
Asker Ağam Gelse Yerelerim
Ey Olur Ey Olur Ey Olur

Bir Bulut Kaynıyor Sivas Elinden
Ucu Telli Mektup Geldi Yarimden
Karlı Dağlar Ne Olur Ne Olur
Asker Ağam Gelse Yarelerim
Ey Olur Ey Olur Ey Olur

Allah Bu Askere Ömürler Vere Oy Oy
Teskeresini Alıp Geriye Döne
Karlı Dağlar Ne Olur Ne Olur
Asker Ağam Gelse Yarelerim
Ey Olur Ey Olur Ey Olur

ASKER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR

"Ey sevgili yarim, biriciğim, herşeyim, kadınım, aşkım, canım;
varolan tüm güzel kelimeleri sana kullanmak istiyorum. bağırmak istiyorum seni seviyorum diyerek. Adını "AŞK" koyduğum ey değerli insan. Az kaldı dinecek hasretlerimiz. Az kaldı bitecek çektiğiklerimiz. Sancılar, acılar , çileler bizim için değil elbette. Sınavımız hasret çekmekmiş bu dünyada. Sınavımızı veriyoruz ey meleğim. Artık mutlu olmak vaktidir ikimize. Koskoca bir ömrü var önümüzde. Her an her dakika gözümde tütüyor hayalin. Hatıralar an oluyor canlanıyor gözümde biriciğim... Bir sen bir ben bir de sen gibi keçi bebeğim. Bu dünyada ben daha ne isterim ey sevdiğim... Az kaldı bitti sayılır askerliğim. Ey sevdiceğim dayan bebeğim ve benim için. Asırlar gün oldu dikildi önümüze. Hasretler duvarlar ördü ömrümüze. Ayrılıklar pusular kurdu gönlümüzde. Ama yıkılmadık düşmedik sevgilim. Cepheyi terketmedik meleğim. AŞk cephesinde hasretlerin savaşını verdik birlikte gülyüzlü aşkım canım kadınım. AZ kaldı meleğim. son bir aya daha dayan aşkım. Geleceğim. Gelişimle dünyana bahar olup döküleceğim. Geleceğim, gelişimle dünyama bahar olup döküleceksin ey sevdiğim. Geleceğim, gülüşünle dünyama güneşler doğacak ey sevdiğim. Soğuk koğuşların karanlık köşelerinde gizlice gözyaşı dökmeyeceğim. Canım sıkıldığında göğsüne yaslanıp gözyaşlarımı tenine dökeceğim ey meleğim. Bir gün bu dünyadan göçüp giderken bile yüreğimde sonsuz sevdanla can vereceğim ey meleğim. Seni çok seviyorum kadınım... Seni aklına gelebilecek herşeyden çok ötede bir aşkla seviyorum kadınım, aşkım. Önce Allahıma sonra da kendine emanet ediyorum seni kadınım... Hoşça kal..."



Yukarıda bahsi geçen asker mektubunda herhangi bir kusurlu , bölücü , yasadışı unsur yada ifade görülmediğinden postaya verilmesinde sakınca görülmemiştir.


A..... Ç.......
.... Yüzbaşı
Bölük Komutanı

AŞKA DAİR BİR DEMET MISRA...

...
hasretini, yokluğunu, sensizliği
bir ateş yanığı gibi öyle acıyla duydum ki
yüreğimin etinde, git gide çoğalarak
gitgide derinden işleyerek
öyle dayanılmaz oldu ki bu
seni boğabilirim senden kurtulmak için
çünkü seni o kadar çok seviyorum...
...
N. hikmet

BEBİŞLER




















Gülyüzlüm, boncuk gözlüm , aşkım, kadınım bil bakalım bu bebişlere bakarken yüreğimden neler neler geçiyor ikimize dair :) SENİ ÇOK SEVİYORUM AŞKIM...

YÜREĞİ YARALI BEBEK

Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu.

Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde :

"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.

"Beni okşamaya hakkın yok senin..."

Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı.

Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu.

Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü.

Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.

"Bana yaklaşmanı istemiyorum" diye devam etti.

"Hemen uzaklaş benden..."

Kadın, biraz olsun kendini toplayarak :

"Çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi.

"Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim."

"Beni öpemezsin" diye ağlamaya başladı bebek.

"Benim de seni öpemeyeceğim gibi..."

"Neden ?" diye sordu kadın."Neden öpemezsin ki ?"

Bebek, hıçkırıklara boğulurken :

"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.

"Düşünürsen mutlaka bulacaksın..." Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi.

Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan tanınmış doktor, odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini vazodan çıkartıp kadına uzatırken :

"Geçmiş olsun hanımefendi" dedi. "Başarılı bir kürtajdı doğrusu. Ha..! Sahi, "kız"mış aldırdığınız bebek."

BİR BEBEĞİN YARIM KALMIŞ GÜNLÜĞÜ

5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana 5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim… Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?

2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

12 Kasım: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.

20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım…

25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…

13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..

24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?

28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne... Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An…

Ah! Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun !..

HERŞEYE RAĞMEN SEVGİ

Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor.

- "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz?" diye soruyor...Sonra anlatmaya başlıyor:

- "Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..

Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor.

- "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz?" diye soruyor...Sonra anlatmaya başlıyor:

- "Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..

Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin,istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar..

- "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde de, düşkırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.

Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar..

- "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. "Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değilmi?..

İkinci türe geçiyoruz: "Çünkü" türü sevgi... Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, birşey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".

Örnek mi?.. "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..

- " Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.

Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.

Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. Birincisi.. "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği.."İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. İkincisi de.. "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.

Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı.. Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..

Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor..

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.."Ve işte sevgilerin en gerçeği!.

* * * "Üçüncü tür sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" *** diyor yazar.

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birşey olduğu için" değil, "Birşey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi..

Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.."Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

- " Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanızda,olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. Şu soruma cevap verin" diyor.

- "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.." Devam ediyor Toyotome..

- "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."

- "Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor:

- "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi.. "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor..

Anlatıyor.. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o.. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. "Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."

ARKA BAHÇE

Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar,tekrar hatırlatmalarıdır.
Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız.
Ne biçim kaybetmektir bu?
Kim gölgesinden kaçabilir ki?

Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.

Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu...
Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır. Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar. Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar.

Güçlü,köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun. Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.

Zaman, aşk...... her şey!
Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.
Kadınları mahfeden erkekler değil, ayrıntılardır.

Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken, kadınlar bu konuda da mutsuzdurlar. Çünkü kadınlık bekler. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.


Murathan MUNGAN

8 Nisan 2007 Pazar

HASRETLER

Hasret kokuyor heryanım.
Aşkınla karışık hasret karışmış her öğünüme.
Ekmek diye parçalayıp hasretini yiyorum her öğünümde.
Su diye çeşmelerden içtiğim yine hasretindir meleğim.
Sabah kalkarım hasretin karşılar beni
Akşam yatarım, hasretini örterim üzerime yorgan diyerek
Ufka dalar gider gözlerim...
Gözlerimden süzülür yaşlar, yine hasretinden inleyerek...
Yürürken sevda yolunda,
Ayağım takılmış düşmüşüm hasret çukuruna.
İnlesem ağlasam ne fayda
Yarim benden ben yarimden çok uzaklarda...
Hasret çukuruna batmışım her çırpınışta...
Hasretin bulaşmış, hasretin kokuyor buram buram her yanımda
Seviyor özlüyorum ey Sevdiğim...
Hasretin bulaşmış her yanıma.
Sevsem sevsem ne kadar da çok istesem asla doyamıyorum sana.
Hasretin bulaşmış her yanıma ey sevgilim.
Sil üzerimden bu hasretleri ey sevdiğim.
Vakit tamam olupta sana kavuşunca....

AŞIK OLMAK , AŞKI YAŞAMAK...

ASIK OLMAK.

ILK ÖPÜSME.

YÜZ KASLARINIZ AGRIYANA DEK GÜLMEK

SICAK BiR DUS.

ÖZEL BiR BAKIS.

MAiL ALMAK.

MANZARALI BiR YOLDA ARABA
KULLANMAK.

RADYODA EN SEVDiGiNiZ KiSiNiN
SARKISININ ÇALMASI.

YATAGINIZA UZANIP YAGMURUN
SESiNi DiNLEMEK.

YENI ÇIKMIS SICAK BiR HAVLU.

SATIN ALMAK iSTEDiGiNiZ KAZAGIN %50 iNDiRiME GiRMESi

UZAKTAKi BiR ARKADASINIZLA
TELEFONDA KONUSMAK.

KÖPÜK BANYOSU.

KIKIR KIKIR GÜLMEK.

GÜZEL BiR SOHBET.

KUMSAL.

GECEN KIS GiYDiGiNiZ MONTUN
CEBiNDEN ON MiLYON ÇIKMASI.

KENDiNiZE GÜLMEK.

GECE YARISI SAATLERCE
TELEFONDA KONUSMAK.

SU FISKiYELERiNiN ARASINDA
KOSMAK.

DURUP DURURKEN
GÜLMEK.

YANINIZDA SiZE GÜZEL
OLDUGUNUZU SÖYLEYEN BiRiNiN
OLMASI.

HAKKINIZDA GÜZEL SÖZLER
SÖYLENDiGiNE KULAK MiSAFiRi
OLMAK.

UYANIP DAHA UYUYACAK BiRKAÇ
SAATiNiZ OLDUGUNU FARKETMEK.

YENi ARKADASLAR EDiNMEK.

ESKi ARKADASLARINIZLA ZAMAN
GEÇiRMEK.

YAVRU BiR KÖPEKLE OYNAMAK.

ODA ARKADASINIZLA GECE YARISI
SOHBETLERi.

GÜZEL DÜSLER.

ARKADASLARINIZLA ARABA
YOLCULUGU YAPMAK.

SEVGiLiNiZLE YORGANA SARILIP iYi BiR FiLM SEYRETMEK.

ÇOK GÜZEL BiR KONSERE GiTMEK.

ÇiKOLATALI KURABiYE YAPMAK.

SEVDiGiN iNSANA SIKICA SARILMAK.

iSTEDiGi ARMAGANI AÇAN KiSiNiN
YÜZÜNDEKi iFADEYi
GÖRMEK.

GÜNESiN DOGUSUNU SEYRETMEK...

VE
BIR SÖZ;
"ALDIGIN HER NEFESI FIRSAT
BIL,OT DEGILSIN YENIDEN
BITMEZSIN..."


CAN
DÜNDAR...

TEBESSÜM

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakin geçmişte kendisine yârdim eden bir dosta teşekkür etmediğini
hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı.

Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.

Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.

Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...

Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar...

Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.


"MUTLU BİR GÜLÜMSEYİŞİN YERİNİ HİÇ BİR TATLI SÖZ TUTAMAZ."

AŞK... EZELDE BİR MERHABA İDİ; HÂLÂ Kİ ODUR...

AŞK... EZELDE BİR MERHABA İDİ; HÂLÂ Kİ ODUR...



Fatih'in veziri olan şair Ahmet Paşa bir beytinde, aşkındaki sadakati ve tutarlılığı anlatabilmek için,



" Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr

Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim"


deyiverir. Kolay bir söyleyişe göre çok güçlü bir hayal!.. Öyle ki Ahmet Paşa hakkında tezkirelerin "Türk şiirine parlaklık ve güzelliği ilk o vermiştir." hükmünü doğru çıkartır. Günümüz diliyle şöyle demek: "Ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti. O gün bu gündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım."



Aşk... Kainatın yaratılış vetiresini, özünü ve esasını oluşturmak bakımından başlangıcı ezel gününe dayanan ve ebede kadar süreceğinde şüphe bulunmayan macera... Gönülleri terbiye eden, ruhlara derinlik katan, dimağlara yükseklik veren bir hüzün ve neş'e. Varlıkla birlikte var olan, ve varlıkta en son yok olacak olan. Başlangıcı ta ezel gününde; şöyle: Kur'an'da anlatılır ki (Âraf, 171-172) Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, hatta dünya yok iken ruhlar âlemini yarattı. Orada bütün ruhları bir araya toplayıp sordu: "Elestü bi-Rabbikum?" Yani, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Ruhlarımız bu soru karşısında "Kâlû: Belâ!" Yani "Dediler ki; -Evet (şüphesiz Sen bizim Rabbimizsin)". Bu meclis (ezel bezmi, elest meclisi), varlığın ilk toplantısı idi ve bütün ruhlar orada birbirlerine şahit tutuldular; ta ki dünyaya geldikleri vakit, bir bedene girdikleri, ete kemiğe büründükleri vakit bu sözlerinden dönmesinler... Dönenler olursa, o mecliste rahmet ve merhametiyle kullarına muamele eden Rab Taala'nın rahmet ve merhamet çizgisinin dışına itilsinler...



Ezel bezmi öyle bir meclis idi ki, orada yan yana olanlar, yakın olanlar, birbirlerini görenler, birbirleriyle konuşanlar; bu dünyaya geldiklerinde de birbirleriyle yan yana ve yakın olur, buluşur veya konuşurlar. İnsanlar arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlıklar ile biganelik ve âşinalığın temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde kader olarak yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; o kadar. Bu durakta aşkın ve âşıkın nasîbi de ezel günündeki durumuyla bağlantılı olarak bu dünyada görünürlük ve yaşanırlık kazanır. Bu durumda ya Hüsn ü Aşk yazarı Galib Dede'nin benzetmesiyle dünyaya ait desenleri ve çizgileri olan kader kumaşları ruhlarımız arasında bölüştürülürken âşıka da sevgi hissesi olarak terzilerin makas artığı kırpıntılar misali paramparça olmuş bir kalb düşecek veya yukarıda Ahmet Paşa'nın dediği gibi âşık, ezel gününde öyle bir çift göz ile karşılaşacak ki aşktan pay almayı, veya aşktan gayrı pay almayı unutup dünya hayatını öyle yaşayacaktır. Söylediğine göre Ahmet Paşa, ezel gününde henüz ruhlar alemindeyken, güzellerden bir güzel, kendi güzelliğinin farkında olarak (istiğna halinde) göz süzüp de kendisine âşık ararken, gözleri bir an, yalnızca bir an, Ahmed'in canına da değip geçmiştir. Aşk adına Ahmed'e ne olduysa işte o bir an içinde olmuş ve o güzellik karşısında mest ve hayran düşüp kendini kaybedivermiştir.



Bu öyle bir mestliktir ki aradan milyonlarca yıl akıp giderek dünya kurulacak; Adem yaratılıp yine on binlerce yıl insanoğlu dünyada ezel macerasını sürdürecek, nihayet Ahmed'in ruhu da bir beden ile dünyaya geldiğinde hâlâ ezeldeki o sarhoşluğu geçmemiş olacaktır. Bunun diğer yönden okunuşu, Galib'in dediği gibidir ve Ahmet, ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendisine zoraki kader edinerek dünyayı da onun uğrunda her türlü belalara, sıkıntılara, ayrılık acılarına vs. katlanarak mest ve hayran yaşayıp gider. Yani ki aşkında bu derece sadakat ve doğruluk, tıpkı ruhların Allah'a verdikleri söz gibi bir ağırlık ve sorumluluk taşır. Ta ki âşık, ruhlar meclisinin sözünde duran yegane kişisi olabilsin. Öyle ya hemen hepimiz o gün verdiğimiz sözü çoktan unutmuş, kendimize (masivadan, paradan, ihtiraslardan, gururlardan, maldan, mülkten vs.) yüzlerce tanrılar edinmiş durumdayız. Oysa âşık ezelde verdiği aşk sözüne sadakatle sarılmış, aşkın bunca ayrılık belasına da katlanarak âşıklıkta bir gömlek daha derece kazanmanın yollarını aramaktadır. Aşkın belası öyle bir tatlı bela ki, ezelde başlamış olup ebede kadar uzanacaktır. Nitekim ruhlarımız, "Elestü bi-Rabbikum?" sorusuna karşılık olarak "Evet" anlamına gelebilecek pek çok kelime arasından "bela"yı seçmiştir. Kul, belayı kendisi istemeyince Allah neden versin ki?!.. Velev aşkın belası da olsa!..

1 Nisan 2007 Pazar

HERŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENİNLE BİTER...

Bana ne gelecekse dünyanın sonu
Bitecekse bitsin artık hayat yolu
Korkum yok, içim rahat huzurla dolu
Aşkı yaşadım senle bir ömür boyu

Yüzümdeki çizgilerin bile adı sen
Aldığım her nefesin sebebisin...

Dünyaya bir daha gelsem sevgilim
Arar bulurum yine seni severim
Cenneti değişmem saçının teline
Ömrümün yettiği kadar seni severim

KOL DÜĞMELERİ

Hatırlarım bugün gibi sessiz geçen son geceyi
Başın öne eğik bir suçlu gibi bana verdiğin hediyeyi
İki küçük kol düğmesi bütün bir aşk hikayesi
İki düğme iki ayrı kolda bizim gibi ayrı yolda

Akşam olunca sustururum herkesi her her şeyi
Gelir kol düğmelerimin birleşme saati
Usul usul çıkarır koyarım kutuya yan yana
Bitsin bu işkence kalsınlar bu arada

Heyhat sabah gün ışıldar yalnız gece buluşanlar
Yaşlı gözlerle ayrılırlar düğmeler gibi
Bizim gibi bizim gibi ayrılırlar bizim gibi ayrılırlar...
.................................................................

HÜZÜNLER PUSU KURMUŞ YOLUMA...

Kapımda hüzünler nöbet tutar.
Dertler gardiyan olmuş yolumu gözler
Sevdiğim; hasretini çeker inlerim bu viran illerde
Özlüyorum, özlemek kelimesinin hakkını vere vere

İçimde fırtınalar kopuyor günlerdir.
Zaten çektiğimiz hasret yetmezmiydi ikimize
Yetmezmiydi bu ayrılığın sancısı bu iki yüreğe
Bize mutluluk yakışmazmı ey sevdiğim ?

Hasretler düştü gönlümüze
Acılar işledi yüreğimizin içine
Sensiz kalmak ne mümkün
Bu yürek yaşar sadece seninle

Sen deyince akan sular durur
Sen deyince bu yüreğin atışı bile değişir
Sen deyince herşeyin bakışı değişir dünyada
Sen deyince herşey durur, sen yaşarsın ancak yüreğimde
Sen deyince senden başka herşey yokolur bu yürekte.
Sen olmak mühim şeydir boncuğum.
"SEN"İ çok seviyorum...

Hüzünler pusu kurmuş yoluma.
Neyi beklersiniz daha benden yana?
Bana yokmu mutluluğun anahtarı ey kaderim.
Güldüreyim sevdiğimi gurbetimden dönüşümle.
Bizede gülermisin ey kaderim ; sevdiğimle birlikte
Biz de mutlu olup gülmeyelimmi?

24 Mart 2007 Cumartesi

ŞARKILARDAN NAĞMELER

Sevmek nedir?
İnsan neden sever?
Sevda nedir usta?
Nedir hayatın sırrı?
Yaşım yolun yarısına yakın. Tabi eğer Allah uzun ömür verdi ise bu durum böyle. Ama vadem azsa diyebilecek birşey yok. Bu yaşıma geldim. Hayatın birçok yüzünü değişik şekilleri ile yaşadım yada tanıklık ettim. Güzelliklerini de gördüm kahpeliklerinide . Zaten hayat adı işte burdan geliyor. Herşeyin olduğu birşey.Ve biz buna kısaca hayat diyoruz. Herkesin hayatı farklı cereyan ediyor. Kimi ağlar ömür boyu kimisi güler. Kimi acı içinde inler, kimisi ise acı nedir bilmemiştir bile. Hayat herkes için adil değildir. Asla olmaz, olmamıştırda. Hayat genelde acıdır da biz insanoğlu tatlı yönleriyle avunmaya çalışırız. Hayata dair öğrendiğim en dikkat çekici şey, hayatın herkese aynı adaletle yaklaşmadığıdır. Kader döngüsü bu noktada devreye giriyor işte. Herkes kendi kaderini yaşayıp gidiyor birşekilde. Şarkılar dinliyorum şu anda.Değişik güzel müzikler. Düşünüyorumda diğer yandan. Şarkıların , türkülerin hepsinde neden bir hüzün, bir nebze de olsa acı vardır?
Hiç bunu düşündünüzmü?
Acı, hayatın belkide en gerçek yanıdır, sizce nasıldır bilmiyorum ama acı en gerçek olgudur. Acıyı çekerken yada yaşarken en ince noktanıza kadar hissedersiniz. Her hücrenin acı ile dolar taşar. Canınızın yandığını hissedersiniz. Can acısı dedikleri şey budur belkide. Ama mutluyken o mutluluğu her hücrenizde hissedemezsiniz. Mutluluk çok deli duygudur. Mutluluk acı ile kıyas bile edilemeyecek kadar ağır ve yogun bir duygudur. Acı kendini, varlığını size hissettirirken mutluluğun varlığını kaybedince anlarsınız ancak. "Rüya gibiydi." yada "Ya nasıl geçti anlamadım" söylemleri işte mutluluğa dair şeylerdir. İnsan içinde iken mutluluğu göremez. Sorun burdadır işte. Aynı balıkların içinde oldukları suyu asla göremeyecekleri gibi. İnsanoğlu mutluluğu kaybedince kavrar. Elindekinin ne güzellikte olduğunu. ama giden geri gelmez. O nedenle elindekinin kıymetini bilmek gerekir.

Bu yaşıma geldim. Mutluluk dedikleri şeyi bekledim. Yüce Allah seni karşıma çıkardı. İşte o zaman anladım mutluluğun aslında ne demek olduğunu. Mutluluk; bu dünyadaki en yüce duygulardan birisi olan AŞK ile kardeşmiş aslında.
AŞK... Duydugumda içimi titreten bir kelime. Bence bu dünyanın anlamını o minicik 3 harfin sırtına sığdırmayı başarabilmiş bir kelime. Boyutu yada şekli nasıl olursa olsun evrensel olan tek dil AŞK.
Sana deliler gibi aşığım gülyüzlüm. AŞK kelimesi seninle birlikte yeniden anlam buldu. Sana baktığımda sanki seni yine yeniden başa sarıp yaşıyorum. Sana olan sevgimi "seni seviyorum" kelimesi bile ifade edemiyor artık boncuğum. Öylesine seviyorumki gülüm seni. Öylesine özledimki gülüm seni. Özlemek kelimesi utanırdı belki kendinden; görseydi şu yüreğimin sensizken ne halde olduğunu.
SENİ ÇOK SEVİYORUM BONCUĞUM...
SENİ ÇOK ÖZLEDİM BONCUĞUM...

HASRET ÜZERİNE SÖYLEMLER

Özlüyorum seni,
Özlemek kelimesini son deminde yaşayarak...
Uykularım bölük pörçük
Gündüzlerim zaten sensiz
Gündüzlerim zaten sancılı...
Gece olunca sesini duyabiiliyordum.
Son günlerde onuda az duymaya başladım.
"Hayat neden böyle?" sorgulamalarımın arasında yinede şükür etmeyi ihmal etmiyorum.
Birgün sana kavuşacağım biliyorum.
Birgün dinecek bu hasret.
Herşey bir gün hayal olup akıp gidecek ömrümüzden gülyüzlüm.
Seninle geçen güzel günlerimizin tortusu kalacak elimizde.
Belki bir gün ; şimdiki gibi geçen hasret ve acı dolu zamanları hatırlamayacağız bile kimbilebilirki...
Seni öylesine mutlu edeceğimki ;
Hasret denilen şey uzak diyarlarda yaşayan Anka kuşu gibi yabancı gelecek sana.
"Hasret" sanki masallarda anlatılan bir garip yaratık gibi gelecek. Güleceksin.
Hasretmi diyeceksin. Hiç yaşamadığın bir duygu gibi gelecek hasret.
Allah nasip ederse o kadar çok mutlu edeceğim seni.
Bu ömrün kalan kısmında ayrılık olmayacak ikimize.
Dilerimki Allahtan en uzun ayrılığımız 24 saatten fazla olmasın.
Dilerim Allahtan seninle asla kötü günümüz olmasın.
Dilerim Allahtan o gülyüzündeki gülücükler asla solmasın.
Dilerim Allahtan Seninle Ahirette bile hiç ayrılmayalım.
Dilerim Allahtan sana hiç mutsuzluk tattırmayayım.
Senin adının sevda koydum. İçine mutluluk katmak kaldı sadece boncuğum...
Bir gün ; çok yakında birgün umutlarımı, sevdamı, yüreğimi, bedenimi , canımı , herşeyimi alıp geleceğim yanıma.
"Al" diyeceğim melek prensesim. Herşeyimle geldim kapına. "Herşeyim " sana feda olsun.
Bu can yoluna kurbandır...
SENİ ÇOK SEVİYORUM...

25 Şubat 2007 Pazar

ALDATMAK ÜZERİNE...

Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar,
"Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?"
Adam yanıtlar; "Evet, asla bir başka kadına bakmadım."
Sorgu meleği, "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin.."
Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır;
"Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık."
Bunun üzerine sorgu meleği, "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın.."
der ve üçüncü adama da sorar,
"Karını hiç aldattın mı?"
Adam yutkunur ve şöyle der;
"itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm."
Sorgu meleği;
"Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın."

Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar.
"Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam,
"Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?"
"Bugün karımı gördüm!" der birinci adam.
Diğerleri; "Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?"
diye sorarlar. Adam içini çekerek konuşur,
"Kaykay'la dolaşıyordu..."

YARDAN AYRILMAZ

İneyim gideyim tozlu yollara
Karışaydımda boz bulanık sellere
Adı sanı duyulmadık ellere
Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz

Ahdım kaldı şu ceylanın ahdına
Deremedimde güllerimi vaktinda
Bir uzun gecede kolum altında
Yatmayınca gönül yardan ayrılmaz

Nitmeli de deli gönlüm nitmeli
Aramazlar da gurbet elde yiteni
Ağ göğsüm üstünde çakır dikeni
Mezarım üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz

14 ŞUBAT

Yanında olamadım sevgililer gününde.
Herkes sevdiği ile başbaşa iken seni hüzünlerle başbaşa bıraktım bu sevgililer gününde.
Herkes sevgisini yaşarken ben sana hasretleri yaşattım. Yanında olamadığım bu sevgililer gününde bu çiçek sana hediyem olsun. Dilerim Allahtan bir daha yalnız sevgililer günü yaşatmaz bize. Yalnız bırakmak zorunda olduğum için senden özür dilerim. Affet beni canım. Seni çok seviyorum....

SÖZ GÜZELİM...

Beni terk edişin mümkün mü senin?
İstersen bir dene gör güzelim
Benimle yaşarsın benimle ancak
Yoksa sevgimle boğarım seni
Yaz bir yere yaz güzelim
Yok olamaz olamaz
Sensiz hayat meleğim var olamaz
Kim sevecek seni kim
Kim tutacak elini
Kurtulamaz güzelim kurtulamaz
Al ruhumu al, al gençliğimi
Rabbim şahidim söz güzelim
Al ruhumu, al servetimi
Rabbim şahidim söz güzelim
Yaz bir yere yaz güzelim
Yok olamaz olamaz
Sensiz hayat meleğim var olamaz
Kim sevecek seni kim
Kim tutacak elini
Kurtulamaz güzelim kurtulamaz
Bir gün pembe kutularında mutluluğu getireceğim kapına
Önce saçlarından sonra yanaklarından ve sonra alnından öpeceğim
Sonra acılarını alıp çok uzak yerlere gideceğim
Belki güneşe ereceğim
Yaz bir kenara yaz bebeğim yaz bir kenara
Yaz bir yere yaz güzelim
Yok olamaz olamaz
Sensiz hayat meleğim var olamaz
Kim sevecek seni kim
Kim tutacak elini
Kurtulamaz güzelim kurtulamaz
Sana bu söylediklerimi daha önce duyduğun yalanlarla bir tutma
Belki en güzelleri değildir ama doğrudur gözbebeğim
Dosdoğrudur inan bana
Yaz bir kenara yaz meleğim yaz bir kenara

SEVGİDEN YOLLAR...


HAYATIN İÇİNDEN (II)

Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı. Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı reddetmişti. Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu. Evine ulaştığımızda beni, ailesiyle tanışmam için davet etti. Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu. Kapı açıldığında ; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti. Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde ; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve ona eve giderken gördüğüm olayı sordum."O,benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar, evime, eşime ve çocuklarıma ait değil. Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları tekrar onları oradan alıyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum.
" Öfkeyle geçen her dakikanız, mutluluğunuzdan çalınmış 60 saniyedir."

HAYATIN İÇİNDEN...

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın istediğini yaptı ancak içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı Nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.
Usta kıkırdayarak çırağının kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına getirdi ve bu kez çırağından bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken usta aynı soruyu sordu:
"Tadı Nasıldı?"
"Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı diye sordu yaşlı adam, "Hayır" diye cavepladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:

YAŞAMINDAKİ ISTIRAPLAR TUZ GİBİDİR. NE AZ NE DE ÇOK. ISTIRABIN MİKTARI HEP AYNIDIR. ANCAK BU ISTIRABIN ACILIĞI NEYİN İÇİNE KONULDUĞUNA BAĞLIDIR. ISTIRABIN OLDUĞUNDA YAPMAN GEREKEN TEK ŞEY, ISTIRAP VEREN ŞEYLE İLGİLİ HİSLERİNİ GENİŞLETMEKTİR. ONUN İÇİN SENDE BARDAKTA OLMAYI BIRAK GÖL OLMAYA ÇALIŞ....

17 Şubat 2007 Cumartesi

YARE...

dane dane benleri var yüzünde
can alıcı bakışları yüzünde
binbir tat var edasında nazında

dünyada yardan datlı var m'ola
sallanı sallanı giden yar m'ola

küpeleri yar düşer kulaktan
zülüfleri tel tel olmuş yanaktan
ağzı seker bal akıyo dudaktan

dünyada yardan datlı var m'ola
sallanı sallanı giden yar m'ola

ağır barhanası vardır elinde
dallı kelam gelir yarin dilinde
kemer olam sevdiğimin belinde

dünyada yardan datlı var m'ola
sallanı sallanı giden yar m'ola

HOCAMA AÇIK MEKTUP

Hocam ,
Emeklilik haberini ilk duyduğumda hayatın garipliklerinden birisi daha aklıma geldi. hani derler ya insan oğlu kuş misali bir ordadır bir burda. İnsaoğluyuz işte. Üzülmedim desem yalan olur. Her ne kadar bazen küçük olumsuzluklar yaşasakda güzel bir ortamımız , neşeli günlerimizin geçtği bir paylaşımımız vardı. Keşke gitmeseydiniz diyemiyorum çünkü bazen gitmelerin önüne geçilemiyor çok iyi biliyorum. Gitmeler bazen öylesine zorunlu oluyorki asıl gitmezseniz olmuyor (askerlik gibi mesela). Diliyorum Allahtan bundan sonraki yaşamınızda herşey istediğiniz gibi olur. Gideceğiniz yerde güzel bir ortam , insanlar ve yaşam tarzı bulmanızı diliyorum. Allah herşeyi gönlünüze göre verir umuyorum. Annem kadar sevdiğim bir insan olarak uzaklarda olmanıza üzülüyorum en çok. bunda da bir hayır vardır diyorum sonrada. Umuyorumki herşey sizin için çok güzel olacak. Hasretini çektiğiniz herşeyin sizi bulması dileklerimle mailimi bitiriyorum. Daha doğrusu bitirmek istiyorum. Çünkü çenem düşüyor.Düştükçede üzücü şeyler yazıp sizide üzmek istemiyorum. Allaha emanet olmanızı dilerim.Şükrü beye selamlarımı iletirsiniz. Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben minik oğlunuz ........ Her zaman sevgiyle kalmanızı dilerim hocam. Bazen dalıp giden mahsun gözlerinizde yer bulan hüznün bir gün silinmesini çok isterim size dair. Farketmedim sanmayın.Her zaman ne kadar mutlu olursanız olun o gözlerinizin derinliklerinde gizli bir parça hüzün saklı kalmış.Birgün o hüznün silinmesini diliyorum. Allaha emanet olmanız dileklerimle hocam. Sevgiyle ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.Baki selamlar...
(Ne zaman ne şekilde bana, oğlunuza ihtiyacınız olursa her zaman gece gündüz sadece aramanız yeterlidir hocam)

HASRET KOKAN SOĞUK GECELER

Hasret kokan soğuk gecelerde özlemim iyice artıyor sana karşı.
Özlüyorum seni biriciğim,
Özlemek kelimesinin hakkını verircesine...
Özlemek kelimesi seninle daha bir anlamlı oldu sanki.
Düşlerim var sana dair.
Hayallerim var dönünce,yine sana dair.
Sen ben yani bizi bir hayat bekliyor olacak.
Her an her dakika yanında olacağım bir hayat.
Sevdamla dolu ,
Hasreti toprağa verdiğim bir hayat olacak ufkumuzda gülyüzlüm.
Sevdamla dolu bir hayat olacak meleğim.
Hasreti alnının ortasından çekip vurduğum
Sadece sana , sadece bana ait bir hayat olacak önümüzde gülyüzlüm.
İçinde bize ait güzel ve minik hayallerin olduğu,
Sadece sana sadece bana sadece ikimize ait bir hayat olacak önümüzde meleğim
Bekle beni iki gözüm...
Bekle beni gülyüzlüm...
Bekle beni gönül sözlüm...
Bekle beni hayatımın anlamı...
Bekle beni çocuklarımın annesi...
Bekle beni boncuk gözlüm...
Birgün şafak sökerken yada gün akşam olupta geceye kavuşurken
Gireceğim bulunduğun şehrin kapısından...
Biraz yorgun , biraz bitkin, biraz yıpranmış, bolca hasret dolu
Sevdası yüreğine sığmamış ,taşmış; sana aşık bir beden girecek bu şehrin kapısından o gün...
İçinde büyüttüğü hasreti ile kuş gibi sana uçacak
Seni kimsenin sarmadığı kadar sıkı sıkı sarıp kucaklayacak.
Öylesine sıkı sarılacak kucaklayacakki
Sen zannedeceksin "Beni parça parça koparıp içine ,yüreğine saklayacak"
Öpüp koklayacak sonra seni doyasıya
Önce alnından sonra yanaklarından, saçlarından dudaklarından ,
Gerdanından , boynundan...
Hasret kaldığı her yanından öpecek seni o adam boncuk gözlüm.
Sevdası öyle büyük olacakki şaşacaksın belkide meleğim.
O adamın hasreti de öylesine büyümüş olacak.
Bir çırpıda silmek isteyeceksin belkide o hasreti.
O hasret buram buram sen kokuyor olacaksın prensesim.
Zamanla birlikte senin sevdan silecek , o hasreti yapışıp kalakaldığı o derin yürekten.
O yüreğin sahibi seni çok seviyor canım.
Sevdam ve hasretim her daim seninledir meleğim.
Bir sana hasretim birde boncuk boncuk bakan o güzel gözlere...

27 Ocak 2007 Cumartesi

TERKETMEDİ SEVDAN BENİ...

Terketmedi sevdan beni
Ac kaldım,susuz kaldım
Hayın,karanlıktı gece
Can garip,can suskun,can paramparca
Ve ellerim kelepçede
Tütünsüz,uykusuz kaldım
Terketmedi sevdan beni

HASRET

Bu yüreğin en değerli sahibi;
Uzun zamandır şarkı dinlemiyordum. Şimdi bilgisayarın başında birkaç şarkı dinledim. Dinledikçe içim acıyor. Dinledikçe hasretim bir düğüm gibi boğazıma takılıyor. Seni meğerse sandığımdan daha da çoközlemişim de bundan kendimin haberi yokmuş. Gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. İçimde sanki ateşten fırtınalar kopuyor. Şarkılar, türküler sanki daha bir anlamlı, daha bir güzel geliyor insana. Boşuna değilmiş demekki atasözleri. Ateş düştüğü yeri yakarmış ey sevdiceğim. Hasretin okları cidden sineleri delip geliyormuş. Özlüyorum seni ey sevgilim. Özlemek kelimesinin sonuna kadar hakkını vererek özlüyorum.Birgün özlemek ile alakalı birisi birşey derse yanımda ; sana olan hasretimi aklıma getireceğim. Acı hasretini nasıl da çektiğimi hatırlayacağım meleğim. Sana olan hasretimle beslenecek o yüce sevgim. Seni ömür boyu seveceğim. Bir ömürden de öte seveceğim melek sevdiğim.

İÇİMDE BİR YARA VAR

İçimde bir yara var.Kanadıkça kanar durur. Hasretten örülmüş ateşten bıçaklarla dağlarlar yaramı. Özlüyorum seni sevgilim. İçimdeki yaraya hasretini bandırıyorum. Değdikçe sancımı keser belki diye...

YALI ÇAPKINI

Suspus oldu sazendeler bu gece
Hazırlan fırtına kopmak üzere
Kalbime tünemiş kuşlar uçuştu
Cam kırığı gibi doldun içime

Eski bir madende göçük gibiyim
Toprağın altında kalabilirim
Kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver
Uçarı değilim kadir bilirim
Kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver
Uçarı değilim kadir bilirim

Yaban inciri yalı çapkınım örtpas etme aşkını
Çoban aldatan çit sarmaşığım sar bana kollarını
Yaban inciri yalı çapkınım örtpas etme aşkını
Çoban aldatan çit sarmaşığım sar bana kollarını

ÖZLEMEK...

Bu yürekte özlenen en değerli varlığım,

Bir insan için en değerli olmak, en güzel olmak, en önemli olmak ve bunların hepsine aynı anda sahip olmak ; işte senin için bunlar var yüreğimde canım. Aramızda yollar, aramızda sıradağlar, aramızda mesafeler olsada birgün bunlarda geçecek biliyorum.Şairin dediği gibi ; görünmez bir mezarlıktır zaman. Kimleri gömmediki içine zaman ey sevdiğim? En güzel sevinçleri , en acı kederleri gömmedimi içine zaman? En güzel anılar ; zamanın içine girince nostalji olmadımı? en derin acıları zaman içine alıp ezip tüketmedimi ey sevgilim? Zaman en güzel ilaçtır bize ey sevdiğim. Bu çektiğimiz hasretide bir gün içine alacak bu "zaman". Eritecek bir güzel kendi ilacıyla.Geriye ikimizin mutlu günleri kalacak meleğim. Zaman en iyi ilaçtır diye boşa demezler değilmi ey sevgilim? Bizim içinde en iyi ilaç zaman olacak ey sevgilim. Zaman ; alıştıramayacak bizi bu hasrete, çok iyi biliyorum. Ne sen orada alışacaksın bensizliğe, nede ben burda alışacağım sensizliğe.Katlanacağız, boyun bükeceğiz bu geçici kaderimize. Yüce Allah nasip ettiğinde, vadem dolduğunda döneceğim yanına. Kavuşacağız birbirimize. O zaman işte "zaman" dediğim şey; çektiğimiz en derin acıları ve en büyük hasretleri eritip tüketecek melek sevdiğim. O zaman; acıların , hasretlerin telafisine başlayacağız birlikte canım sevgilim. Unutma kurşun kadar hızlı geçer yaşamak sevdiceğim. Hayat akıp gider ellerimizden. Bize kalan sadece sevgi ve saygıdır bu bağlamda. Nerden mi biliyorum diyeceksin bana şimdi. Daha dün ilkokula giderken şimdi nerdeyse 30umu yaşıyorum meleğim. Ummadığım anda neleryaşadım şu hayatın içinde biliyormusun. Birde baktımki , şairin dediği gibi yolun yarısına gelmişim.Hayatı yargıladım ve çokça da sorguladım. Elimde kalan şey ise şu cümle oldu meleğim. "Hayat; şartların düzelmesini beklerken geçen zamandır" İşte hayat en özet haliyle budur meleğim. Akıp giden hayatın içinde birbirimize sarılarak hep mutlu olmak dileğimle canım sevgilim. Asla unutma. SENİ ÇOK SEVİYORUM

AY KARANLIK...

Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...