31 Ekim 2006 Salı

HAYATA DAİR...

La vie est breve/ Hayat Kısadır
Un peu de reve/ biraz Hayal
Un peu d'amour/ Biraz Aşk
Et puis bonjour/ Ve sonra Günaydın

La vie est vaine/ Hayat Boştur
Un peu de Haine/ Biraz Kin
Un peu d'espoir/ Biraz Ümit
Et puis bonsoir/ Ve sonra iyi Akşamlar

28 Ekim 2006 Cumartesi

YAVUZ SULTAN SELİM'DEN...

Sanma Şahım Herkesi Sen Sadıkane Yar Olur
Herkesi Sen Dostmu Sandın Belki O Ağyar Olur
Sadıkane Belki O Alemde Bir Dildar Olur
Yar Olur Ağyar Olur Dildar olur Serdar olur...

24 Ekim 2006 Salı

KADININ HASI

Can Dündar'ın kişisel web sitesinde, sahte yazılar kısmında gördüğüm ve download edip incelediğimde her noktasına yürekten katıldığım bir yazıdır. Fon olarak Kelebeklerin Dansı kullanılmış. Hem müzik hemde içindekiler birbiri ile uyumlu olan güzel bir powerpoint sunusu. Bir kadında aranması gereken özellikler diyorya işte; izlerken okuduğum her bir cümleye içten katıldım. Katılmamak eldemi sizce ? İzleyin sizde görün. Belki bu sunumu blogumda daha evvel vermişimdir. Vermişsemde hatırlamıyorum. Affola diyeyim şimdiden. Ne yaparsınız yaşlılık başa bela :) İyi seyirler ve Saygıyla...


Download:
Kadının Hası

HEMENPAYLAS HAKKINDA

Duyduğuma ve gördüğüme göre www.hemenpaylas.com sitesi yayın hayatını durdurmuş.Söylentilere bakılırsa İllegal paylaşımların yapılmasında aracılık ettiği gibi nedenlerle mahkemelerde hemenpaylas sitesi ve sahibi Elmas Güneş hakkında davalar açıldığı ve bu nedenle kapatıldığı yada yeniden düzenlemelerle geri geleceği şeklinde bir çok değişik yorum var. Şu an domain bekleme halinde sanıyorum.
İlk açıldığı zamanlardan itibaren bir Türk sitesi olması nedeniyle gurur duyduğum bir siteydi. Umarım geri döner diye temenni ediyorum. Hatta öyleki son zamanlarda nerdeyse ünlü Alman paylaşım sitesi rapidshare.de kadar popüler olmaya namzetti. www.rapidshare.de gibi paylaşım sitelerinde; hepinizin bildiği gibi upload edilen dosya bir süre sonra (ortalama 30 gün) hiç download edilmemişse otomatik olarak serverlardan siliniyordu. Ancak hemenpaylas sitesi ise bu konuda radikal bir hareketle upload edilen hiçbir dosyanın silinmeyeceğini garanti ederek işe başladı. Ve nitekim uzun zamandır da gayet sorunsuz ve hızlı olarak hizmet veriyordu. Rapidshare ile kıyaslayacağımız diğer bir yönü ise rapidshare sitesi gibi sadece saatte bir dosya indirmeye izin vermemesi özelliğiydi. Yani aynı anda zaman ve download sınır olmadan maksimum 5 dosyaya kadar hemenpaylas sitesi serverlarından download yapabiliyorduk. Basit ve kullanışlı bir arayüz tasarım vardı.Aldığım duyumlara göre ise Elmas Güneş; serverlarını yurtdışına taşıyıp siteyi kağıt üzerinde devrederek yurtdışında yeniden hayat vereceği yönünde... Kişisel bir tahminde bulunmak gerekirse de Elmas Güneş sitesinin uzunca bir süre güzel şekilde hizmet vermesini sağlayarak zaten halihazırda olması gereken reklamını çok güzel bir şekilde yaptı. Bundan sonraki aşamada ise hemenpaylas sitesini premium üyelik yada benzer şeylerle dahada para getirecek bir hale getirmesi yönünde hareketler edebilir. Sonuç olarak ise kaliteli hizmetini sürdürdüğü sürece bizler için çok da sorun olmadığı kanısındayım. En azından bir Türk sitesinin Dünya çapında yerlere gelmesi bir Türk olarak gurur duymama vesile olur. Bu bile yeterli olur kanısındayım kendimce. Elmas Güneş'in başarılarının devamını ve hemenpaylas sitesinin en kısa sürede daha iyi yerlerde olmasını diliyorum. Saygıyla....

BALON

Kucuk cocuk, baloncuyu buyulenmis gibi takip ederken, saskinligini gizleyemiyordu. Onu hayrete dusuren sey, "Bizim eve bile sigmaz" dedigi o guzelim balonlarin adami nasil havaya kaldirmadigi idi. Baloncu dinlenmek icin durakladiginda o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu.
Bir ara adamin kendisine baktigini fark ederek ona dogru yaklasti ve butun cesaretini toplayarak:
-Baloncu amca, dedi. Biliyor musun benim hic balonum olmadi.
Adam cocugu soyle bir suzdukten sonra:
-Paran var mi? diye sordu. sen onu soyle.
-Bayramda vardi, diye atildi cocuk, onumuzdeki bayram yine olacak.
-oyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
Cocuk sessizce geri dondu. O ana kadar balonlardan ayirmadigi gozleri dolu dolu olmus, yurumeye bile mecali kalmamisti.
Bir kac adim attiktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktiginda, gorduklerine inanamadi. Balonlar, her nasilsa adamin elinden kurtulmus ve yol kenarindaki buyuk bir akasya agacinin dallarina takilmisti.
Cocuk, olup bitenleri buyuk bir merakla takip ederken, baloncu ona dogru donerek:
-Kucuk, diye seslendi. Balonlari agactan kurtarirsan birini sana veririm.
Yapilan teklif, yavrucagin aklini basindan almisti. Kosarak agacin altina dogru yoneldi ve aceleyle tirmanmaya basladi.
Hedefine adim-adim yaklasirken duydugu heyecan, bacaklarini kanatan akasya dikenlerinin acisini hissettirmiyordu. Sincap cevikligiyle balonlara ulastiginda bir muddet onlari seyretti ve dallara dolanan ipi cozerek baloncuya sarkitti. Ancak balonlardan birisi iyice sıkıstıgından digerlerinden ayrilmis ve agacta kalmisti. Cocuk onu kurtarmaya kalkissa, dikenlerden patlayacagini cok iyi biliyordu. Ister istemez balonu yerinde birakip asagiya indi ve adama donerek:
-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
-Seninki agacta kaldi evlat, dedi. Istersen cik al.
Cocuk bu sefer ayakta bile duramadi. Kaldirim kenarina oturup baloncunun uzaklasmasini bekledikten sonra, dallar arasinda parlayan balona uzun uzun bakarak:
"Olsun", diye mirildandi. "Olsun." Agacin uzerinde kalsa da, bir balonum var ya artik..

23 Ekim 2006 Pazartesi

HAYATIN İÇİNDEN BİR YAPRAK




















































































































Şimdi bu güzel Bayram gününde bu resimleri neden bloguma eklemek gereği duydum dersiniz. Bizler bayram ederken birileri Bayram etmiyor. Bunun farkına varmak istedim sanırım. Bizler hayatımızdaki birçokşeyi beğenmezken bizim sahip olduğumuz değerler yada olanaklar birileri için aslında çok da lüks olabilir. Bu resimlerin altına birçok şey yazılabilir. Ve sayfalarca edebiyat yapılabilir.Bunu yapmak istemiyorum. Yorumsuz vermek kanısındaydım ama yinede kendimi tutamayıp birşeyler yazdım. Yorum son olarak her zamanki gibi sizindir.Saygıyla....

17 Ekim 2006 Salı

YİĞİDİ GÜL AĞLATIR

Bir zamanların akıllarda yer eden güzel dizisi Deliyürek'ten bir güzel parçadır. Özellikle açılışında yeralan kaval sesi akıllara zarardır. Zevkle dinlemeniz ümidi ile.


KAVAL AÇILIŞI VE YİĞİDİ GÜL AĞLATIR

16 Ekim 2006 Pazartesi

SUSMAK ÇOK ŞEY ANLATIR BAZEN...

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz

Göz yaşlarıma, ellerinizle?



Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.



Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum....

SÖZ BİTER SÜKUT BAŞLAR...
















Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düze indi şimdi gönlüm...

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm...

Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrı hışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm...

Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğundan öldü gönlüm...

Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm...

Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrı hışlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğundan öldü gönlüm...

15 Ekim 2006 Pazar

PUTRİ DOEL SUMBANG - DİALAH ALLAH

Herne kadar sözlerini anlamasamda melodisi yüreğime işlemiş bir parçadır. Ne müzik marketlerde ne de internette albümlerini bir türlü bulamadığım bir sanatçıdır kendileri. Endonesyalı bir sanatçı Putri Doel Sumbang. Parçanın adından anladığım kadarı ile Dini içerikli bir şarkı olması yüksek ihtimal. Ritmlerini ve Putri Doel Sumbangın o buğulu sesini seveceğinize eminim. Zevkli dinlemeler....


Putri Doel Sumbang - Dialah Allah

HUNGARİAN DANCE

Hepinize bildik gelen bir melodi değilmi :) Nokia telefonların bazı modellerinde bulunan ve benimde oldukça hoşuma giden bir enstrümental müziktir kendileri. Ve George Zamphir yorumundan dinleyin bakalım birde. Umarım hoşunuza gider :)



George Zamfir - Hungarian Dance

RAMAZAN AYINA DAİR

Ramazan girdiğinden beri nedendir bilmem, üzerimde bir uyku hali oluştu. O nedenle uzun sayılabilecek bir zaman diliminde bloga da yazamadım. Bu dönemde Ramazan ayının yaşanışını inceleme fırsatı bulduğumu söyleyebilirim. Bana mı böyle geliyor yoksa genel anlamda herkes mi böyle hisseder bilemiyorum ancak her geçen yılla birlikte Eski Ramazanlara olan özlemim bir nebze daha artıyor. İnsanlar günden güne daha bir bencil hale geliyorlar sanırım. Birşeyler artık dinin gereği olduğu için değilde adet haline getirilmeye çalışıldığı için yaşanıyor sanki. Zoraki yaşanan duygular gibi algılıyorum oysaki. Eski Ramazanlar diyerek söze başlayan ihtiyarlardan sanabilirsiniz beni. Henüz yaş olarak 29larda gezinmeme rağmen ; bu konuda duyduğum hasret belkide 40lı yaşları çoktan atlattığımı gösteriyor. Eskilerde herşey daha bir güzel yaşanıyormuş gibi bir duyguya kapılıyorum ister istemez. Günümüzdeki sıradan , bayağı gelen yaşantıları görünce.Neler oluyor bize ey insanoğlu? Bizki eskiden böyle değildik. Çok geriye gitmeye gerek yok. Kendi çocukluğumda yaşanan Ramazan aylarından örnekler verebilirim size pekala. Coşkuyla yaşanan zamanlardı onlar. Yanlış anlamayın bana öyle geldiği için değil. İnsanlar gerçekten o zamanlar daha bir coşkuyla yaşıyorlardı. Ramazan yada bir başka neden olmaksızın. Oysaki şimdi birşeyleri fena halde hızlı bir şekilde yitiriyoruz ama bunun farkına bile varmıyoruz bir çoğumuz. Yitirdiğimiz şeyler nelermi? Dostluklar , arkadaşlıklar, komşuluklar, haklar, hukuklar, anlayış, kültür , yaşayış vs gibi daha neler neler... Belki yitirdiğimizi farkediyoruz ama nasılsa çok da önemli değil diyerek kendimizi avutuyoruz kimbilir. "Gemisini kurtaran kaptan" mantığı ile hareket etmiyormuyuz çoğu zaman? Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyor Peygamberimiz Hadisi şerifinde. Peki biz hangi komşumuzun hatrını sormak için özellikle bir gün evine gidipte kapısını çalıyoruz? Yada hangi komşumuz kapımızı çalıp halimizi hatrımızı sorguluyor? Yada bir komşumuz bu halde kapımıza geldiğinde bu durumu oldukça anormal karşılamıyormuyuz? Sonrasında dönüp kendimize bir baktığımızda bu durumun gayet normal olduğunu kendi kendimize telkin ederek ; yine kendimizi kandırmıyormuyuz? Biz böyle bir insanlar grubu değildik uzun zaman önce. Bizki Osmanlının torunları olarak dört kıtaya nam saldık. Dört kıtada ,uzak diyarlarda Osmanlıdan bahsedilirken yaşayışı, adaleti , kültürü vb konularla Osmanlı her zaman aranan , özenilen bir toplum değilmiydi? O Kanun-i Sultan Süleyman zamanı değilmiydi İstanbul sınırları içerisinde zekat verilecek adam aranıpta bulunamadığı yıllar? Ya o Osmanlının her noktada, toplumun her dalında göze çarpan inceliği , zarif İslam anlayışı ve yaşayışı? Biz ne zaman bu hale geldik Osmanlının torunları? Biz böyle değildik? Biz kot pantolon ile Colaya yenik düşmemeliydik öyle değilmi? Onlardan kot pantolonla Colayı alırken hiç farketmeden Dejenere olmuş kültürlerini de almışız ama hiç farkında değiliz. Örnek mi verelim? En basitinden yola çıkalım. Aile kültüründen örnek verelim Osmanlıdan ve Avrupadan ve sonrada bizden. Osmanlı' da çekirdek aile gibi bir kavram asla varolmadı. Osmanlıda aile kavramı anne, baba , çocuklar, büyükanne , büyükbaba ve kimi zamanda amcalar yada diğer birinci derece akrabalarla yaşanan bir olguydu. Çocuk ; dedesine yada ninesine günümüzdeki kadar yabancı değildi. Yada dede- nine kavramları sadece belirli günlerde görülen, ziyaretine gidilen yaşlı insanlar olarak tanımlanmıyordu o zamanlar. Avrupada ise aile kavramı Anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile olarak göze çarpar her zaman. Dede yada nine gibi kavramlar oldukça uzak kavramlardır onlara göre. Çocuk 18 yaşına gelince bağımsızlığını ilan eder, kendi hayatına yön verir. Özet olarak bu şekildedir değilmi Avrupai yaşam? Oysaki bizler bilirizki bir ailede çocuğun gelişiminde anne baba kadar değerli ve önemli olan bir diğer kavram dede yada nine sevgisi ve terbiyesidir. Bizler bu terbiyeyi alan belki son nesiliz. Nedenmi? Çünkü Taa Cumhuriyetin kuruluşundan beridir Osmanlının torunları olan bizlere verilen şey çekirdek aile kavramından başka birşey değil. Bununla büyüdük, bunu uyguluyoruz kendi çocuklarımıza. Kreşte büyüyen züppe bir nesil kalıyor sonuç olarak elimizde. Milli yada manevi değerleri oluşmamış, daha doğrusu ne olduğunu yada nereye gideceğini bilmeyen (affedersiniz) piç bir nesil büyütüyoruz hep birlikte. Kızmayın bana . Bu neslin evlatları hepimizin evinde birer tane mevcut olarak bulunuyor.Kimse sütten çıkma ak kaşık değil. Ancak garip olan kısım ise herkes halinden son derece memnun. Cidden garip bir kısım. Sİlkinip düzelmek vaktidir esasen şu an içinde bulunduğumuz vakit. Diyeceksiniz ki senin yaptığında laf olsun torba dolsun babında yazılar yazmak. Öyle görünsede dışardan bu yazının özeti, yürekten geçen daha farklıdır. Bu yazıyı belki bir kişi bile okusa ve olurya hayatında olumlu yönde bir takım değişimlere neden olsa bile bu durum benim için tarifsiz bir sevincin kaynağı olmaya yetecektir. Olayı özetlemek gerekirse bir hikaye ile ancak şu şekilde olurdu:

Hz. İbrahim Aleyhisselamı yakmak için ateş yakıldığında; birkaç canlı haricinde bütün canlılar seferber olurlar ateşi söndürmek için. Minik bir karınca da dere kenarına gider ve sırtına taşıyabileceği kadar bi su damlası alarak ateşin yakıldığı yöne doğru hızlıca koşmaya başlar. bu esnada ateşe doğru uçarak kuru bir dal parçası taşıyan bir karga bu karıncayı görür ve izlemeye başlar.Karıncaya doğru seslenir:
-Hey karınca. sırtındaki o minicik su damlası ile mi koskoca ateşi söndüreceksin? Hadi diyelimki o su damlası ateşi söndürmeye kafi gelecek ;ama sen o ateşe minicik bacaklarının koşması ile hiç ulaşamazsınki. diye söyler
-Ya karga. Belki minik bacaklarımın koşturmacası o ateşe yetişemeyecek. Belki sırtımdaki bu minik su damlası da o ateşi söndürmeye yetmeyecek. Ama ben koşuyorumki ateşe doğru sırtımdaki su damlası ile; Allah yüreğimi biliyor. MAKSAT SAFIMIZ BELLİ OLSUN...



İşte o minik karınca kargaya bu muhteşem cevabı verir. Kendimi o karınca gibi görebilirsem en azından onun gibi olabiliyorsam ne mutlu bana. İşte benimkisi de o karıncanın misali elimden geldiğince çaba göstermek. Belki Elimden hiçbirşey gelmeyecek, belki hiçbirşeye gücümde yetmeyecek ama karıncanın da dediği gibi "MAKSAT SAFIMIZ BELLİ OLSUN!"

EVLİLİK ÜZERİNE

İslamda evlilik özellikle önem verilmiş ve üzerinde durulmuş bir kurum olarak göze çarpar. İnternette sörf yaparken bu konu ile alakalı dini bilgileri içeren bir e-kitap gözüme ilişti ve paylaşmak istedim. Bilgilenmek ve bilgilenmeniz dileğimle...



EVLİLİK E KİTAP

NİHAVENT ORİENTE

Yağmurlu ve bir o kadar kasvetli bir günün sabahında dinlenebilecek en güzel enstrümental parçalardan biri olur kendileri.Birkaç gündür media playerda çalacak şekilde mp3 uploada izin veren site sıkıntısı yaşamaktaydım. Hele şükür buldum yeni bir site daha. O sitede de bandwidhtimi doldurana kadar daha Türkçe ifade ile farkedilipte tekmeyi yiyene kadar birkaç mp3 yükleyimde çalsın istedim. İşte Nihavend Oriente'de onlardan birisidir. Zevkle dinlemeniz ümidi ile.



NİHAVEND ORİENTE

11 Ekim 2006 Çarşamba

GOOGLE'A RAKİP

NewYork merkezli olarak faaliyete başlayan yeni nesil arama motoru olan HAKİA'nın hedefi tam olarak (yanlış duymadınız) Google gibi bir deve rakip olmak. İstanbul Şubesi faliyete geçmiş olan Hakia , pek yakında Türkçe olarak dahizmet verecek.Hakia Yetkilileri , hedeflerini arama motorları sıralamasında ilk 3e girmek olarak belirtiyorlar.Bu piyasaya hızlı bir giriş yapan Hakia'ya hayırlı olsun diyelim. Şahsen ilk 3e girecekleri yönünde çok umutlu değilim Hakia'nın ama yinede Google 'a rakip olması açısından bakılırsa sevindim.Rekabet çoğu zaman tüketicinin yani bizlerin kazanması anlamına geliyor çünkü. Ancak şu durumuda merak etmiyor değilim doğrusu.Hakia ; Microsoft , Yahoo ve Alexa gibi devlerin arasından nasıl sıyrılıpta Google'a kafa tutacak ciddi bir rakip olacak acaba? Neyse izleyip görmek lazım artık. Şimdi Yeni nesil arama motorumuzun internet linki:


http://www.hakia.com

10 Ekim 2006 Salı

AFFETMEK...

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: "Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" öğrenciler bunu da yaparlar. Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz! Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar." Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor." "Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?" Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir...

BİR GÜZEL NASİHAT

Edeb bir tâc imiş Nur-ı Hüda'dan
Giy ol tâcı emin ol her beladan
İlim irfan meclisinde aradım buldum taleb
İlim en gerideymiş illa edeb, illa edeb

EFTELYA

Bir el uzanır bana
Sınırların ardında
Büyümeli sevdamız
Kardeşlik toprağında

Ver elini ver bana
Eftelya

Uzansın elimiz eftelya
Benim divane gönlüm
Seni ister eftelya
Ayni topraktan geldik

Biz bize benzeriz
Sevda ile dururken
Neden kavga ederiz

8 Ekim 2006 Pazar

BU YOL NEREYE GİDER?
















bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
düşünce ışıktan yavaşsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaşam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene
yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela


yol bir yere gitmez
o bir susma biçimidir
soğuk bir taşıtın uğultusunda

7 Ekim 2006 Cumartesi

BİR NASİHAT

Katlanılmaz bir kötülük gelirse eğer başına,
Suskun kayalar gibi dur ve diren tek başına,
Rahat günlerde gelir geçer, zor günlerde,
Sabırlı ol dünya harcı değmez göz yaşına


İMAM ALİ (A.S.)

6 Ekim 2006 Cuma

HAYYAM'DAN

Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı
Belki böyle beğenir bizi el alem!

5 Ekim 2006 Perşembe

POLYUSKO POLE

Esin Engin'den güzel bir çalışma. İnsanı yorgun bir günün sonunda dinlendirebilecek 3 güzel şeyden birisidir kanımca. Orta şekerli Türk kahvesi, Günbatımına doğru bir bakış ve Esin Engin "Polyusko Pole". Zevkli dinlemeler...



Ben bu parçayı çok beğendim. Dinlerken zevkten öldüm diyorsanız şayet o zaman haden bakalım download etmeye :)


POLYUSKO POLE

HAYAT BİR TANGO OLSA...

Keşke hayat Esin Engin'in şu an dinlediğim tangolarından birisi kadar güzel , akıcı ve bir o kadar da masalsı olsa... Çok şey istedim biliyorum. Olduğu yaşamak lazım. Tango zevkinde bir hayat sadece... :)

2 Ekim 2006 Pazartesi

AŞKA DAİR...

Bir fahişeyi azize yapar AŞK ve bir azizeyi fahişe. Önemli olan erkeğin her iki durumda da onu yeniden şekillendirmesidir.Geçenlerde bir internet sitesinde , bir kullanıcının bilgilerinde okuduğum ve oldukça takdir ettiğim bir tespitti bu yukarıda yazan cümle.
AŞK'a nasıl baktığımızdadır biraz da işin gizemli tarafı. AŞKtır der geçeriz ya çoğu zaman. Magazin basınının baktığı gözlüklerle bakarsak AŞK'a. Oysaki AŞK, bir gecelik yaşanan bir şehvetmidir ya diğer gözlerden bakılınca. AŞK dediğin nedirki usta?
Kays'ı Mecnun'a çeviren, Leyla diyerek diyar diyar gezdiren, Sonunda yüzünü yeniden Hakka çevirten, aradığını Hakta bulduran; o AŞK değilmidir? Mevlana'nın sözlerindeki gibi değilmidir AŞK? "Neyi arıyorsan, Sen osundur aslında" cümlesinde gizli değilmidir AŞK? Hep AŞKı isteriz hayattan , Haktani Yaradandan. Derizki "Ey Yarabbim Bana Aşkı nasip eyle" diye bitirmeymiyiz dualarımızı? Ya burda istenen aşk nedirki ? Kara kaşlarda , kara gözlerde gizlenen bir sevda hummasımıdır yoksa sizin istediğiniz AŞK? Sevgiliye şiddetle bakılan bir nazarda mı gizlidir yoksa AŞK? Yarenin gizemli gözlerindemi saklanmıştır? Nedir Bu AŞK sırrının kökeni ? Anlatılırmı yaşanırmı? Yenirmi , içilirmi? Aranırmı , bulunurmu? Yoksa o mu gelir seni beni bulur hesaplamadığın bir anda? Sevda sırrı nerde saklıdır yürek evinin hangi odasında gizlenir?
Ferhat o AŞK için delmemişmidir dağları.Demirci ustası Ferhat, aşkı Şirin uğruna dağları deler. Türk ve İran edebiyatinda çok işlenen bir konudur esasen. Ferhat ile Sirin birbirlerini çılgınca severler. Sirin soylu bir genç kız, Ferhat halktan bir delikanlı olduğu için, birbirlerine kavuşup mutluluğa ulaşamazlar. Sirin"in yakınları Ferhat"a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. Demir yapılı bir dağı delmesi gerektiği şartı da güçlükler arasındadır. Ferhat, zekası, teknik bilgisi, bilek gücü,aşktan aldigi kuvvetle dağı deler. Halk edebiyatımızda Ferhat, divan edebıyatımızda Hüsrev olarak geçen bu masal kahramaninin deldiği dağın adı "Bisutun Dağları"dır.Esasında ise deldiği dağlar; kendi nefsinin önüne sıraladığı azgın dağlardan başka birşey değildir. Ferhat o dağları delmekle, kendi nefsini delip geçmiştir bir çırpıda. AŞKına ilahilik katması işte tamda bu noktadan ileri gelir.
AŞK, bir kapı değilmidir gönülden Hakka? Hakkın alemleri hatırı için yarattığı varlık değilmidir Muhammed (S.A.V.) ? Muhammed Aleyhisselam AŞKına yaratılmamışmıdır bunca alem, varlık , yokluk, ezeliyet, ebediyet? O zaman işte AŞK, esas öneme haiz değilmidir? Her dünyaya gelen Allahın kulu; AŞKı isterken canı gönülden ; esasında Hakkın yarattığı o yüce duygudan bir parça istemezmi kendi yüreğine? Kara kaşlarda, kara gözlerde o AŞKtan bir parça, o AŞKtan izler aramazmı her bir insanoğlu? Yaradan ; alemleri dize getiren , cahilleri alim eden, vahşileri yahşi eden o AŞK hatrına varetmemişmidir alemleri? Her gönlümüz titrediğinde acaba bu AŞKmı diye olan sorgularımız bu nedenle değilmidir?
Zamanın birinde uzak diyarlarda bir ülkede bir köle ; ülke padişahının kızına aşık olur. Gel zaman git zaman AŞKına derman bulamaz.Divane olsa olamaz, aşık olsa derman bulamaz. Kendince kavrulur , yanar yürek ateşi en derinden. Birgün bu derdine derman ararken ; erenlerden bir yüce zat çıkıverir karşısına. DErki "Evlat senin dermanın şudur. Bir yüce dağbaşında bir mağaraya kapan.Her gün o AŞkını düşün sadece. Onu dile Allahtan canı gönülden. Onun ismini zikreyle.Göreceksinki bir gün o AŞK sana kavi olacaktır. 40günde sevdiğin senin kapına gelecektir"
Bunu duyan o köle , gider bir yüce dağbaşına. Orda bir mağaraya kapanır. İnsanlardan elini eteğini çeker. Sürekli sevdiği vardır hayalinde , dilinde. Onun ismini zikrederek geçer saatleri , günleri.Bu esnada içindeki AŞKın tesiri ile Hak yolundaki mertebeleri gittikçe artar. Civarlardan bu kölenin namı yayılır günden güne. "Bir köle , dağda mağaraya çekilmiş.Erenlere karışmış" derler herkesler. Gerçekten de köle öylesine içten bir şekilde Sevdiği insanı Haktan dilerki Bir müddet sonra Erenlere has belirtiler hasıl olur kölede. Artık kendinden geçme noktasına gelmiştir. Bir takım mucizevi haller görülmeye başlar o kölenin ve bulunduğu yöre etrafında. Nitekim yöre halkı bu durumları o kölenin hallerine bağlarlar. Sürekli ziyaretine gelenler olur, o garip mağarası insanlarla dolar,taşar. Oysaki köle fenafillah makamına ulaşmıştır artık. Onun için tek önemli olan şey, AŞKı için zikreylediği sevdiğidir. Ne özünde, ne gözünde ondan gayrı bir cismaniyetin önemi kalmamıştır. Durum böyleyken aradan tam kırk gün geçmiştir. Kölenin bu harikulade halleri padişaha ve kızına kadar ulaşır. Şu yörede bir köle , erenlere karışmış diye kulaklarına gelir. Padişah ve kızı derlerki ; madem öyle bizde gidelim ziyaretine de Hak yoldan kendimize dua alalım erenlerin yüzü suyu hatrına diyerek yola düşerler. Kölenin mağarasına varırlar. Padişah geldiği için Mağaradan diğer insanlar çıkarlar. Padişah ve kızı içeri girer. Birde bakarki köle karşısında ne görsün. 40 gün evvel o erenlerin kendisine dediği gibi ; tam 40 gün sonra Haktan dualarla zikirlerle istediği yareni tam karşısındadır. Ona gelmiştir. Bunu gören kölenin gözlerinden yaşlar süzülür. Derin bir pişmanlık , bir o kadar da yüreğinde sızı duyar:
"Ya Rab" der. "40Gün AŞkın ateşi ile yarimin ismini mırıldandım dudaklarımda. Sen 40 gün sonra karşıma getirdin onu. Beni ona AŞIk ettin. Onu bana yar ettin. 40gün canı gönülden Yari diledim. Bu kadar yürekten SEni dileseydim keşke Ya Rab" diye niyaz eder ve kendi kendine ; bu durumundan ötürü pişmanlık duyar. Nitekim o köle, zaten ; yaradan huzurunda ondan yarini değilde esasen Hakkı istemiştir. Yaren ancak ve ancak bir vesiledir , olsa olsa bir araçtır Hakka uzanan yolun kenarlarında. Esas olan Hak değilmidir ya ?
Ya Rab bizi senin yolunda olanlardan eyle. Bizki bu dünya yollarında kaybolmuş bir garip kulunuz. Sende dileğim bizi yolundan ayrı koymamandır. Ne bir bildiğimiz vardır, ne de gidecek bir yerimiz. Tutacak tek el senden, candan sevecek tek yaren yine sendendir. AŞK diye diye senden sadece yine SENi dileriz Ya Rab. Bizki nefsimizle bir olmuş şeytanın ağında zıplayan birer sineğizdir ancak. Bizi bizimle bırakırsan halimiz nice olur? Bizki kendimizi bile tanıyamayan aciz kullarınız. Medet sendendir, çare yine senden. Sen alırsın ancak, veren yine sensindir. Bizki günah işleriz. Sensindir ancak affeden o günahları. Dilerizki o günahları hiç işlemeyelim. Dilerizki o günahlar asla asılmasın boynumuza. Senden duyulan korkudan değildir günahlarımızdan utancımız. Sana olan boynu bükük utancımızdandır ancak... Affeden sensin, Rahmet gösteren yine sensin. Boynumuz kıldan incedir...

1 Ekim 2006 Pazar

DEĞERLİ BLOG

Bugün bayağı çalıştım değerli blogum. Artık uzunca bir süre sana bakmasamda olur. Bir günde bayagı post yapmışım :) Azcıkta reel dünyaya bakalım. Hadin Matrixx kaçar. Kendinize iyi bakın sanal dünyanın reel insanları ;)

BAK BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ 4







































İnternetin en sevdiğim yönlerinden biriside işte böyle henüz piyasaya çıkalı birkaç gün bile olmamış albümleri , kalite eserleri bedavaya getirebilmektir. İşte size Bir Zamanların en güzel nostalji albümlerinden birisi. Aman piyasada bilmem kaç YTL. Buyrun doya doya dinleyin :)

Albüm içeriğinde yeralan şarkıların listesi aşağıdaki gibidir. En altta ise download linkini göreceksiniz. Download ettiğiniz rar arşivinin şifresi ise: www.turkboard.us şeklindedir. Hadi iyi dinlemeler. Dua edin bana :)


1- Timur Selçuk / Sen Nerdesin (1967)
2-Nilüfer / Körebe (1974)
3-Ferdi Özbeğen / Yok Yok Yalan Deme (1982)
4-Tanju Okan / Gözünde Yaşlarla (1974)
5-Ayten Alpman/ Ömrüm Senindir - Bin Defa - (1969)
6-Semiramis Pekkan / O Karanlık Gecelerde (1971)
7-Cahit Oben / Selam Dostlar (1974)
8-Füsun Önal / Bunlar da Geçer (1976)
9- Modern Folk Üçlüsü & Tanju Okan & Nilüfer / Kim Ayırdı Sevenleri (1973)
10-Ayşegül Aldinç & Mehmet Teoman / Hastane (1978)
11-Şehrazat & Cömert Baykent / Söz Sevgilim Söz (1974)
12-Nur Belda (Yoldaş) / Bile Bile (1974)
13-Cihan Akerson / Ayrılsak da (1975)
14-Rana & Selçuk Alagöz / Nazlanma (1975)
15-Ayla Algan / Selvi Boylum (1972)
16-Modern Folk Üçlüsü / Ağlamak Geliyor İçimden (1973)
17-Nesrin Sipahi / Yağmur Seninle Güzel (1970)
18-Dario Moreno / Aşkımız Bitti (Deniz ve Mehtap)
19-Juanito / Bu Bir Başka Masal (1967)
20-Fecri Ebcioğlu / Dünya Dönüyor (1968)


BAK BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ 4

ULYSSES GAZE


















Ulysses Gaze (Ulysses'in Bakışı)

Yanılmıyorsam başrolünde Harvey Keitel oynuyordu. 1995 yılı, Theo Angolopulos yapımı bir filmdir. Theo Angelopoulos tarzı nedeniyle oldukça beğendiğim ve geç tanıdığım bir yönetmen. Tabi söylemeyi unutmadan belirtmekde fayda var. Bu filmin müzikleri ise yine muhteşem kadın Eleni Karaindrou'ya ait.Albümlerini bir o kadar zor bulduğum ve dinledikçe asla doyamadığım , vazgeçemediğim bir sanatçıdır kendileri. Uzun zamandır Bu sanatçının bu filme ait olan müziklerini arıyordum. İnternet üzerinde belkide girmediğim site kalmadı bu yüzden desem abartı olmaz sanırım. Online alışveriş sitelerinde bile albümlerin bulunmadığı , yok sattığı bir sanatçı kendileri. Musicolog sitesinde adından saygıyla bahsedilen Yunanistanlı , Yunanlıların deyimi ile "Tanrıların müziğini yapan kadın". Dipnot düşmekte fayda var diye düşünüyorum. Bu meşhur musicolog sitesinde sanatçı olarak adından bahsettirmek oldukça zordur. Gerçek ve akademik anlamda müzik yapan, müzik üzerine ciddi anlamda kafa yoran profesyonel ötesi isimlerin girebildiği bir sitedir. Örneğin bu sitede müzisyen olarak ülkemizde adı anılan isim sadece Erkan Oğur'dur.
Neyse artık sadede geleyim. Eleni Karaindrou'ya ait elinde Ulysses Gaze albümü ve diğer albümleri olanlar varsa benimle temasa geçerlerse sevinirim.İletişim için:


Msn Adresim: realmatrixx@hotmail.com
Mail Adresim: realmatrix@gmail.com

BLOG MEDİA PLAYER EKLENTİSİ HAKKINDA

Bundan sonraki günlerde ; elimden geldiğince Blogumdaki Media Playerda sıkça değişik güzel eserlere yer vermeye başlayacağım. Tanju Okan- Kadınım bunlardan biriydi mesela. Uzun zamandır aradığım, Eleni Karaindrou yapımı Ulysses Gaze albümünden Ulysses Theme isimli muhteşem enstrümental parça ve Seitkaliev'den Waltz of the Butterfly isimli parçayı yakında dinleyebilirsiniz burdan. Elimden geldiğince download linkleri de vermeye çalışacağım. Çünkü bu bahsettiğim iki parçayı nette bulmak , benim için bile zor oldu diyebilirim. Herikiside harikulade yorumlar. Az sonra Seitkaliev parçası geliyor.
Waltz of the Butterfly yada diğer adıyla Kelebeğin Dansı...


Parçayı bu siteden bağımsız olarak dinlemek yada download etmek için aşağıdaki parça ismine tıklayınız:

Waltz of the Butterfly

BİR SÖZ...

Herkes anlayabildiği kadar yaşar,
Anlayamadığı şeyleri ise umursamadan ölür , gider...