14 Nisan 2006 Cuma

AKŞAM ESİNTİLERİ

Gözyaşımda saklısın, ağlayamam ben
Düşeceksin sanırım kirpiklerimden,
Damarımda kan olup dolaşıyorken,
Beni böyle bırak git , git gidebilirsen...

Git, mutlu olacaksan beni düşünme..
Sen iyi bak kendine, beni dert etme..
Önce beni bir dinle, bir bak halime
Beni böyle bırak git, git gidebilirsen...

Bir kapanmaz yarayla böyle çaresiz
Belki yine yaşarım sevgisiz, sensiz.
Git yolun gülle dolsun, güller dikensiz
Beni böyle bırak git, git gidebilirsen...

Git, mutlu olacaksan beni düşünme.
Sen iyi bak kendine, beni dert etme...
Önce beni bir dinle, bir bak halime...
Beni böyle bırak git, git gidebilirsen.....


Nerden esti aklıma kimbilir., kaç gündür bir sanat müziği coşkusu yaşıyorum. Özellikle Zeki Müren parçaları ayrı bir zevk veriyor bana bu sıralar. Yukarda sözleri yazan parça gibi daha nice sanat müziği eserini arkaarkaya bıkmadan usanmadan dinliyorum. Belki de eskisi gibi hareketli müziklerden zevk alamıyorum ondandır. Eskiden deyince, neler neler dinlerdimki. Yemek ayırtetmeyen insanlar gibi müzik ayırtetmeden dinlerdim. Hoş şimdide buna yakın bir geniş bir müzik kültürüm oldugunu söyleyebilirim. Ama eskisi kadar dagınık bir halde degil. Eskiden pop müzik , hiphop, rock, blues, jazz.... ne bulursak dinlerdik hesabı olurdu. Yani o an için ruh halime ne uygunsa yada canım neyi çekerse onu dinlerdim. Şimdilerde bakıyorumda kendime yine ; Bir enstrümental müzik furyasına kapıldım gidiyorum.Arkasından klasik müzik dinleyen damarım kabardı. Bachtan başlayıp Mozarttan klasikleri yadettim. Devamında ise yeniden Türk semalarına geri dönüp Sanat müziğinde buldum yine kendimi. Sanırım buna yaşlanmak diyorlar gençlerin diliyle. Yaşlanıyorum. Zeki Müren dinlerken bir kadeh içerek gün batımın izlemek istiyorum. Yanı başımda kanunlar , udlar sanat müziği icra eylesin istiyorum. ESkilerden birileri olsun istiyorum yanıbasımda. Hani vardır ya filmlerde kalan o nostaljik adamlardan. İşte bu ve buna benzer şeyler aklımdan seri bir şekilde geçiyor. Hani kendimi tanırım eskiden beridir nostaljiye ayrı bir tutkum olmuştur. Ancak şimdilerdeki bu nostalji tutkusunu eskiden ayıran özellik ; şimdi kendimi de nostaljik hissetmemden kaynaklı sanırım. Yaşlanmaya başlamak bu demektir galiba. Orta yaş bunalımına girmeme henüz vakit varken nerden çıktı bu diye sormak geliyor kendime. Cesaret edipte soramıyorum. Biliyorum çünkü yaşlandıgımı.... Hücrelerim henüz genç bile olsa. Gücüm kuvvetim yerinde bile olsa. Aynaya baktıgımda saçlarımda tek tük aklar bile olsa; benim dedigim bu yaşlılık ruhun yaşlanması sanırım.... Ne desek bir noktadan sonra o kadar boş ve gereksi geliyorki. Şimdi diyeceksiniz bunu neden o zaman buraya yazdın ? Haklısınız hemde sonuna kadar. Ne bileyim işte insan bazen en yakın dostu arkadaşı ile bile dertleşmek istemiyor. Bir yerlere karalamak belkide dertleşmek gibi geliyor . Bu yüzden sanırım karaladım bende buraya. Eee teknolojiye ayak uydurmak lazım. Eskiden günlük yazarlarmış. Şimdilerde popüler olan web blog yazmak. İnsanlar okusun yorum yazsın diye. İşte bir nevi dertleşmek benimkiside ... Kimbilir bu blogu , bu site ayakta kaldıgı sürece kimler okuyacak, belki bundan 4-5 sene sonra silinmezse birileri okuyacak. Ozamana kim ölür kim kalır acaba!? Ne diyelim. :S Son söz: HAYAT ÇOK GARİP....


10 Nisan 2006 Pazartesi

BEKLEYEN VE BEKLENEN...














Söze ne hacet denilen durumlar vardır ya hani hayatımızda karşımıza çıkan. bu resimde de aynı durumsözkonusu bence. Söze ne hacetki resimde herşey anlatılmış. Ne yorum yapsak haksızlık etmiş oluruz. Resimde de dediği gibi "Sizi böyle bekleyen birisi varmı?"

8 Nisan 2006 Cumartesi

ÇOK YORGUNUM

çok yorgunum. beni bekleme kaptan
seyir defterini başkası yazsın
çınarlı, kubbeli, mavili bir liman
beni o limana çıkaramazsın...
beni o limana çıkaramazsın...
çok yorgunum. beni bekleme kaptan...

3 Nisan 2006 Pazartesi

HAYAT, ÖLÜM VE PİŞMANLIKLAR

Yarın ölecekmiş gibi sevin;değer verdiğiniz , yüreğinizde yer bulan insanları... Tanıdığım birinin ölüm haberini alınca,ilk önce aklıma gelen , o insanla yaşadığımız güzel anlar, neşeli günler olur.Gözlerimin önünden film şeridi gibi geçer o yaşanan tatlı hatıralarımız. Sonrasında o insanı ilk tanıdıgım an gelir gözümün önüne. O kişinin benim hayatım içerisindeki gelişimi ve tanışıklığımızın(dostluk, arkadaşlık, akrabalık vs) süreçlerini video gibi izlerim. tatlı anılar birer minik saniye olarak hızlıca geçerde nedense , sonrasında filmin acı olan kısımları kalır geride...

Hani insan mutlu iken zaman akar giderde mutsuz anları yaşarken zaman duruverir ya işte böyle birşeydir o eski anıların acı olan kısımlarını beyninizdeki videodan tekrar tekrar izlemek... Mutlu zamanların detaylarını belki çok iyi hatırlayamazsınız. Ama kötü anların detaylarının her bir karesi sanki beyninize silinmez kareler olarak kazınıverir. Pişmanlık dedikleri şeyin açılımı bu olsa gerektir belki de... O vefat etmiş insanla geçen kötü anılarınız , ona karşı yaptıgınız hatalar, pişmanlıklarınız takılı kalır beyninizdeki video cihazında... Sürekli aynı kısmı başa sarıp sarıp izlersiniz.

İzledikçe pişmanlıgınız artar,izledikçe gönül gözünüzden ince yaşlar dökülür içinizdeki derinlere doğru. Yüreğinizde bir sıkışma hissedersiniz. Nefes almak bile istemezsiniz belki de o anları tekrar tekrar izlerken. Pişmanlıgınızın boyutu ; bu anıları paylaştıgınız insana olan sevginiz, saygınız ve hissettiginiz güzel duyguların yogunlugu ile doğru orantılı olarak artış gösterir. İçiniz acır izledikçe .Görünmeyen , ateşten bir bıçak yüreğinize saplanır yine görünmeyen bir el tarafından.Ardı ardına saplanır hemde. Yüreğiniz kanamaya başlar o ateşten bıçağın darbeleri ile..


Ilık ılık birşeyler akmaya başlar arkasından, içinizdeki derinlere doğru... Kanayan vicdanınızın pişmanlık damlalarıdır bunlar. O an bir "hiç" olmak , bitmek , yokolmak istersiniz. Çünkü video sürekli başa sarmaktadır. Devamında "Keşke"li düşünceleriniz peyda oluverir. Keşke yapmasaydım, keşke şöyle davransaydım, keşke..., keşke... diye sürüp giden düşünceler akar gider... İlerleyen zamanlarda ise hayal kurmak sizi bir nebze olsun rahatlatabilir. "O an şunu yapmış olsaydım keşke" cümlesinin birebir capcanlı bir hayalini kurarsınız düşünce dünyanızda.


Oldukça mükemmel bir "keşke cümlesi hayali"dir bu. Bir müddet bu hayal, vicdanınızı yada pişmanlıgınızı bastırmaya yeterli olabilir. Ancak hayalinizin son kullanma tarihi çok çabuk dolacaktır... Çünkü adı üstünde hayaldir. Bu da bitince, zamanı geri döndürüp yaşanan kötü anları silmek istersiniz. "Keşke o an hiçyaşanmasaydı" cümlesinin kurulmuş hayali sizin için tam bu anda kullanıma hazırdır artık. Bir zaman boyunca da bu hayal bastırır, inleyen pişmanlıkların sesini... Ama hayallerin dayanma süresi oldukça kısıtlıdır. Son kullanma tarihleri çok yakındır. Düşünce dünyanızın durumuna baglıdır .


Bu son hayalinizde sizi terkedince ,sıradaki şey içinizdeki şeytanın mesai saatinin başlamış olması durumudur. Bu seferde içinizdeki şeytan ; "Sen haklıydın orda. ne diye pişman oluyorsun? Duygusal manyak seni. Kendine gel toparlan.Ayna al da kendine bir bak. Nedir bu halin?" benzeri cümlelerle vicdan melegini gerilla taktikleriyle altetmek için çalışmaya başlar.Modern tabirle içmuhasebe yada vicdan muhasebesi dedikleri şey de bu olsa gerektir. Vicdan bir yandan ,Şeytan öteki yandan çalışır durur birsüre. Bu sürede sizin içdünyanızın genel durumu ile doğru orantılı olarak değişkenlik gösterir.


Bazen bir an olarak sınırlıdır bu süre;bazen de Cengiz Aytmatov`un kitabının ismi gibi uzayıp yüzyıl olacak kadar uzundur. Tamamen size baglıdır yani... Melek ve şeytan siperler kazar yüreğinizde. Bir amansız savaş başlar Yürek cephesinde...Karşılıklı siperlerde kurşun atma yarışında harabolan yüreğiniz gibi gözükürse de esasen kazanan yüreğinizdir. O melegin kurşunlarının değdiği yerlerdeki gönül kirleriniz bir bir yokolmaya başlar bu savaş esnasında...


Savaşa daha birçok şey taraf olur.İttifak ve İtilaf kuvvetleri gibidir o an yüreğiniz. İyiye güzele dair ne varsa yüreğinizde , ne yaşamışsanız hayatınızda o güne kadar; bunların hepsi melekle ittifak yaparak yeni siperler kazarak cepheyi genişletirler. Aynı şekilde , kötü ve çirkine dair ne varsa yüreğinizde , neler yaşamıssanız o güne kadar ; bunlarda şeytanla bir arada gelirler. Yeni yeni siperler , cepheler açılır yürek ülkenizde. Dünyanın en zor , en çetin savaşı başlamıştır artık. Önlenemez bir savaştır , olması gereken bir savaştır bu..


Bu savaşın sonundaki ödül çok büyüktür. Kazanan , belkide sonsuza dek bu yürek ülkesinde hüküm sürecektir. Çetin bir savaştır işte bu yüzden. Her iki tarafta var güçleriyle çatışırlar. Yürek ,çok harap olur bu savaş boyunca. Melek bir yandan savaşırken bir yandan onarmaya ugrasır durur yüreği, şeytanın kurşunlarına karşı... Burda son söz size düşecektir yine. İçinizdeki bu savaşa son verecek olan şey yine sizsinizdir. Sizin dahil olacagınız taraf, savaşın galibi olacaktır. Bir an evvel safınızı seçmeniz gerekecektir. Çünkü savaş bu şiddeti ile devam ederse , olan yürek ülkenize olacaktır...


Büyük oranda savaşı kazanan melek olmuştur bu tür durumlarda. Şeytanın kazandıgı durumlar ise artık sizin için dönülmez yolun başlangıcına geldiğiniz anlamı taşımaktadır. Melek,savaşı kazanır kazanmaz yeniden yürek ülkesini çok çabuk birşekilde onanır. Eskisinden daha güzelleştirir. Ama melek aynı zamanda size çok daha önemli olan birşeyi fısıldar. Bu savaştan çıkarmanız gereken dersi fısıldar usulca kulaklarınıza.Yeniden böyle bir savaş olmaması için neler yapmanız gerektigi, pişmanlıkların olmaması , yürek ülkesinin viran olmaması için gerekli taktiklerdir bunlar...


Bu savaşın yaralarını ,izlerini unutmadıgınız sürece sizin için sorun yoktur. Hayat daha güzel olarak ilerleyecektir sizin için bu saatten sonra... Her pişmanlık ; yürekte devasa bir savaş demektir. Her insanın mutlaka hayatında en az bir defa yapmış oldugu yada yapacagı bir savaş... Bu savaşa hiç meydan vermemenin yolu yok denecek kadar nadirdir. Ancak bir kere bu savaşı verdikten sonra , artık bir ikinci kez meydan verip vermemek tamamen size baglıdır. Madem bu savaş çok zor, madem böylesine acı bir savaştır; o zaman savaşmadan düşünmek lazım gelir bir noktada.


Bir kere pişmanlık savaşı verdiniz. İkinci kez vermemenin en kolay yolu da pişman olacagınız şeyleri yapmadan evvel 2-3 yada daha fazla düşünmekten geçiyor. Çünkü artık biliyoruz ki pişmanlıkların geri dönüşü olmuyor çoğu zaman. Birer dev gibi dikiliyor karşımıza pişmanlıklarımız. Silah misalibir benzetme güzel olur bu noktada. Kurşun gibi yani.... tetigi çekmeden kurşun namluda iken hakimi sizsiniz. Ne zaman tetigi çektiniz artık geri dönüşü yoktur birşeylerin. Kurşun namludan çıkmış, en hızlı haliyle ilerlemektedir hedefe.


Söz de kurşun gibi degilmidir ya. Agızdan çıkana kadar siz değilmisiniz hakimi sözlerin? ya agızdan çıktıktan sonra? binbir özür , yada binbir pişmanlık bile gelse arkasından, sözün yürekte izi kalmazmıdır? kurşunun deldigi yerde izi kalırda sözün deldigi yerde nasıl iz kalmazki!.. Yunus Emre`nin deyişi gibi... "Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı" Pişmanlıklara neden olan durumlar; doğmadan öldürülmesi gereken tek şeydir belkide. Bir pişmanlık, bir dünya savaşından daha agırdır çünkü yürekte. Pişmanlıklara yolaçan şeyler yaşamamanız dilegimle...


Özellikle yüreğinizde değer bulan kişilere karşı; pişmanlıklara yolaçacak şeylerin hiç varolmadan , ortaya çıkmadan ölmesi dilegimle. Ve son söz. Sevdiklerinizi yarın öleceklermiş gibi sevin. Sanki yarın öleceklermiş gibi davranın nacizane tavsiyem. Kalp kırmamanın ,pişmanlıkları prematüre doğurmanın yolu burdan geçiyor.


YARIN ÖLECEK OLAN KİŞİNİN KALBİNİ KİM KIRABİLİRKİ, KİM ÜZEBİLİRKİ...! BUGÜN YANINIZDA OLAN ARKADAŞINIZ ,OMZUNA YASLANDIGINIZ SEVDİGİNİZ, EN DEĞERLİ VARLIK= ANNENİZ, SİZE HAYAT VEREN BABANIZ, BİRİCİK KARDEŞİNİZ, CANINIZDAN KIYMETLİ EVLADINIZ, SABAH SELAM VERDİGİNİZ İŞ ARKADAŞINIZ; YARIN BELKİ DE TOPRAĞIN ALTINDA OLACAK. KİM BİLİR...! KİM BİLEBİLİR...!